4 Eylül 2013 Çarşamba

NİŞANTAŞI'NIN ORTASINDA BİR VAHA - NiSHTiME.COM ::: NİŞANTAŞI'NIN KISAYOLU

NİŞANTAŞI'NIN ORTASINDA BİR VAHA - NiSHTiME.COM ::: NİŞANTAŞI'NIN KISAYOLU
Selin Melek AKTAN
NİŞANTAŞI'NIN ORTASINDA BİR VAHA
3 Eylül 2013 Salı 15:42:58
Hayatımda iki şeye çok özenmişimdir.

Birincisi, her türlü abur cuburu yiyip hiç kilo almama gibi bir lüksü olan şanslı insanlara...
İkincisi, sabahın saat 6'sında uyanıp zımba gibi ayakta olabilenlere...
Birincisini hala beceremedim ama sabahları erken kalkabilmeyi sonunda becerdim.

Üniversite yıllarımda asla sabah 8 derslerini yakalayamayan bir öğrenciydim.

Hiç unutmuyorum, Tıp Fakültesi 5. Sınıfta'yım. Cildiye stajı yapıyoruz. Hocamız saat 08.00'de başlayan dersi ayda bir kere bile kaçırana asla devam vermeyeceğini söyledi ki, o saatte okulda olabilmem için en geç saat 6.30'da ayakta olmam lazım.

O zaman ki eşim de doktor ve hocamızın çok yakın arkadaşı. Eşimden bana biraz torpil yapması için profesörümle konuşmasını rica ettim. Hani bir ümit "acaba bu işten yırtar mıyım?" diyorum.

Hoca da bir kaprisli.

Hanımefendiden, "Hele senin karın olduğu için hiç affım olamaz" diye bir cevap geldi mi?

Hadi bakalım çık çıkabilirsen işin içinden.

Geceleri saat 8'de yatağa giriyordum ki sabah okula yetişebileyim.

Aynı şekilde o yıllarda ehliyet imtahanının yazılı kısmını geçtiğim halde, 2 yıl içinde sabah 8'deki motor imtahanına yetişemediğim için dosyamın yandığını ve tüm işlemlere sil baştan başladığımı hatırlıyorum.

Sabah uçakları ise ayrı bir hikaye.

Herkes bir yerden bir yere giderken erken saatte uçulduğunda gün kazanıldığını söyler. Ben ise evdeki bütün alarmları kurduğum halde uyanamayacağım korkusu ile zaten bütün geceyi tilki uykusunda geçirir ve gittiğim yerde de bütün gün uyurum.

Sonra ne oldu da ben hayatım boyunca beni üzen bu durumdan kurtulabildim dersiniz?

Maçka Parkı‘nı keşfettim.
"30 senedir orada oturuyorsun da,niye bu kadar geç keşfettin?" derseniz, o da benim cehaletim işte.

1.5 yıl önce bir öğleden sonra ikinci müzik albümümün düzenlemeleri için, müzisyen arkadaşım Necip Yılgın ile buluştuk.

Uzun bir aradan sonra gördüğüm arkadaşım bir de baktım ki bayağı incelmiş ve son derece fit gözüküyor.

Meğer her sabah Maçka Parkı'nda yürüyormuş.

"Aa orası it kopuk yatağıdır şimdi ama sen yanımda olursan belki ben de  yürürüm" dedim.

Tabi sonradan anladım ki, orasının keş yatağı olduğu günler binlerce yıl geride kalmış.

Meğer burnumun dibinde, evimden 100 metre ileride şehrin tam ortasında bambaşka bir dünya, yemyeşil bir orman varmış da benim haberim yokmuş.

Yıllardır, "Bizde insanların spor yapma alışkanlığı yok" deyip duran ben, parka girdiğim o ilk sabah bu sözlerimden dolayı öyle utandım ki anlatamam.

Saat sabahın altı buçuğu, gün daha yeni yeni ağarıyor.

Bir de ne göreyim, park eşofmanlı amca ve teyzelerle dolu.

Ben hergün o saatlerde evimde sıcacık yatağımda uyurken yurdumun bazı insanları da kendini toprak yollara, çimlere, spor aletlerine vurmuş; efendi gibi  kondisyon çalışıyor, sağlıklı yaşam antremanı yapıyorlarmış meğer.

Ben de spor salonlarında klimanın üflediği hava ile kendimi spor yapıyor ve vücudumu çalıştırıyor zannediyor muşum.

Açık havada spor yapmanın kapalı salon sporlarıyla asla mukayese edilemeyeceğini de böylece öğrenmiş oldum.

Daha sonraki günlerde, spor bir yana, ben o park sayesinde çocukluk günlerimden beri hayatımdan çıkmış olan doğa ile tekrar kucaklaştım.

Sabah havasının temizliğini, günün ilk saatlerinde oksijenle buluşmayı, çimenlere düşen çiğ damlalarının güzelliğini Maçka Parkı'nda keşfettim.

İkinci müzik albümümü o parkta her sabah Necip ile kilometrelerce yürüyerek yaptık.

Bu arada bir müzisyenle bir ressamın ortamı algılamasındaki fark ayrı bir yazı konusu olabilir.

Bu yürüyüşler esnasında ben günün ilk ışıklarının toprakta veya yapraklarda; gökyüzünde yaptığı renk oyunları ile  büyülenirken, Necip’in benim o güne kadar asla fark etmediğim sesleri duyduğunu fark ettim.

Ben habire, "Şu ağaca bak,renkler ne harika değil mi?"  diyorum.

O, ise, "Daldaki kuşun sesini duyuyor musun, ne güzel ıslık çalıyor?" diyor.
Ben ona renkleri gösterdim, o bana sesleri dinletti ve ben emeklemeyi öğrenen küçük bir çocuk gibi yeniden doğa ile iletişim kurmayı öğrendim.

"Şaka Gibi Herşey" albümümdeki " BİR BULUTUM OLSA " şarkısını sabahın 7'sinde o parkta yürürken besteledim ve cep telefonuma okuyup kaydettim.

Şarkımızın klibinin bir bölümü o parkta çekildi.

Albüm lansmanımız tüm bu yaşananların anısına parkın içindeki Venue Gece Klübü'nde yapıldı.

Aranjörüm bana, "Albümdeki bütün parçalar çok ağır oldu. Biraz neşeli birşeyler koyalım araya’’ dedi.

Ben hep daha önce denemediğim yeni birşeyler yapmayı seviyorum. Bu sefer de, "Albümümde bir tane de türkü okumak istiyorum" diye tutturdum. Oysaki hayatımda bir  kere bile bir türkü okumuş, hatta baştan sona dinlemiş bile değilim.

Zaten ne gelirse başıma bu sürekli kendimi sınama, "Acaba yapabilir miyim" merakımdan geliyor.

Biraz deneyince, üstelikte haddimi bilmeyerek "Allı Turnam" gibi iniş çıkışı en dik parçalardan okumak istediğim için, kısa zamanda bunu beceremeyeceğim ortaya çıktı.

Necip, "Selin sen kendi türkünü kendin yaz. Bence en doğrusu bu" dedi ve ben ertesi gün yine o yollarda yürürken, " SAKIN BANA AŞIK OLMA " isimli parçayı besteledim.

Doğa ile baş başa olmanın gerçekten işte böyle yaratıcılığı besleyen bir tarafı var ve bence doğanın kendisi zaten en büyük sanat eseri.

Üzerime havlayarak ve koşarak gelen agresif sokak köpeklerinin, eğer panik yapmayıp onlarla sevgi dolu bir sesle konuşursam, sakinleştiklerini ve kuyruklarını salladıklarını yine o parkta keşfettim.

Görünen o ki, en çok bağırıp çağıranlar sevgiye en fazla ihtiyacı olanlar ve bu konuda insanlarla hayvanlar arasında pek fazla bir fark yok. Sevgi herkesin ihtiyacı ve bazılarının bu ihtiyacı ihtiyacı dile getirme biçimi biraz daha farklı.

Bir köpeğe bakma sorumluluğunu alacak kadar büyüdüğümü yine Maçka Parkı'nda  anladım ve birkaç ay sonra "Angel" isimli köpeğim hayatıma girdi.

Orada edindiğim dostlar bana hayatın farklı yönlerini gösterdiler. Hepsine teşekkür ederim.

Aranızda, "Gezi Parkı'nda üç beş ağaç kesilse ne olurdu sanki" diye düşünenler varsa, sabah serinliğinde birgün bir ormanda sessizce yürümelerini tavsiye ediyorum.

Gerçekten insanın hayata bakışı değişiyor.

Sevgiyle kalın...
* "Bir Bulutum Olsa"yı dinlemek için BURAYA tıklayın
* "Sakın Bana Aşık Olma"yı dinlemek için BURAYA tıklayın
Nişantaşı günlüklerimiz devam edecek...
*****
https://twitter.com/SelinMelekAktan
http://www.facebook.com/selinmelekaktanartplus