17 Haziran 2013 Pazartesi

BAŞBAKANA SESLENİYORUM..

 Bu yazı 16 Haziran 2013 tarihinde Nishtime'da yayınlanmıştır.

http://www.nishtime.com/kose-yazisi/1503/basbakana-sesleniyorum.html

BAŞBAKAN'A SESLENİYORUM

  16 Haziran 2013, Pazar 17:50:10
Selin Melek AKTAN

Siz de mi faiz lobisiyle ortaksınız?







Bu kadar egoyu nerede ve ne zaman büyüttünüz?
Size İmam Hatip'te okurken gurur ve kibirin en büyük günahlardan biri olduğunu öğretmediler mi?

Yoksa para pul; şan şöhrete ulaştıkça Kuran'ın öğretilerini unuttunuz, dini eğitiminiz sadece meydanlarda propaganda yapmak için kullandığınız bir detay olarak mı kaldı?

Müslümanlığı bize öğretmeyi ve Türk gençlerini Kuran'ın yol gösterdiği şekilde yaşatmayı hedefliyorsanız size öncelikle Peygamber efendimizin güzel huylarını örnek alarak iyi bir rol model olmanızı, insanlara, kalplerini aleve verecek şekilde değil, sevgi ve şevkatle dolduracak iyi kelimelerle  hitap etmenizi tavsiye ederim.

Dünyanın bütün dinlerinde yalan ve iftiranın en büyük günahlar listesine girdiğini bilmez misiniz?

Allah’ın evi herkese açıktır. Sokaklarda yarattığınız zülum ve şiddetten kaçarak yaralarını sarmak için camiye sığınan veya  orada başka yaralılara yardım etmek için revir kuran insanlara, tüm aksi delillere rağmen "camide içki içtiler, seks yaptılar" diye iftira etmeye utanmıyor musunuz? Bu mudur sizin Allah korkunuz, dininiz imanınız?

Bu dünyadaki hayatınız  bitecek, her canlı ölümü tadacak, bu şan şöhret saltanat sona erecek ama siz bunun hesabını öbür dünyada nasıl vereceksiniz?

Meydanlarda halkı Kuran, din, camide seks, içki söylemleri ile galeyana getirmeye çalışıyorsunuz da kandil gecesi Taksim’de Kuran okutulduğunu ve bir grup Müslüman orada Cuma namazı kılarken diğer insanların etraflarında onlara bir koruma çemberi kurduğunu niye anlatmıyor sunuz?

Dinsizlikle suçladığınız Atatürk’ün 1925 senesinde Kuran'ı tercüme ettirdiğini bilmiyor musunuz?

Din iman sizin bize öğreteceğiniz birşey değildir.

Siz ne Allah ne de peygambersiniz. Allah ile kulun arasına girilmez.

Bizlerin dinimizin kurallarını öğrenmek veya Allah ile  irtibat kurmak için size ve başka aracılara ihtiyacımız yok. Arapça bilmesek de yeni Türkçe Kuranlarımızı  açar, dinimizin gereklerini oradan öğrenir, ruhlarımızı eğitiriz.

Şimdi devlet adamı kimliğinize sesleniyorum:

Şiddetin şiddeti doğurduğunu görmüyor musunuz? Bizleri bir iç savaşa sokmaya mı çalışıyorsunuz?

Parti temsiciliklerine ve belediyelere  yollattığınız emirlerle o insanları mitinglere getirtince ne olacağını zannediyorsunuz?

Eve gelirken aslında o gece çoluk çocuğuyla yemeğini yiyip yatmayı veya huzur içinde dinlenmeyi düşünen insanlar her konuşmanızdan sonra içindeki isyanı bastıramayıp sokaklara dökülüyor.

Şimdi eline bayrağını alıp sokağa çıkan o insanlar, mitinglere bakıp, "Aaa bak Erdoğan’ın ne çok seveni varmış meğer. Hay Allah demek ki çok doğru bir adam. Tüm o galiz lafları yiyelim yutalım. Sevelim bari bu adamı" mı diyecek?

Mitinglerle kendi egonuzu şişirip, karizmanızı tamir etmeye çalışabilirsiniz ama bizde değişen birşey yok, bunu böyle bilesiniz.

Faiz lobisi diye tutturmuşsunuz.

Onlar mı dedi size herkese hakaret et, insanları aşağıla, ortam biraz durulur gibi olurken gene bir konuşma yap, gerdikçe ger ki, insanlar bir gece otursa ertesi gece yine sokaklara dökülsün diye? Adama, "Siz de mi o lobiyle ortaksınız?" diye sorarlar.

Dış güçler diyorsunuz?

Onlar mı dedi size inançlarının ve tarihte gözüne batanların sembolü olarak git Taksim’e kışla yap? O da yetmedi ön görüm kışla, iç dizayn AVM inşaat et ve "Ağacımı kestirmem" diyen insanlara "Çapulcular" diye veryansın edip 1 metreden daya gazı diye?

İllegal örgütler diyorsunuz?

Ülkedeki insanlara demokrasinin sadece sandıktan ibaret olduğunu iddia eder, her türlü demokratik haklarını kısıtlar, polise elindeki bisküvileri ikram eden çocukların suratlarına ortada hiçbir şiddet olayı yokken gazı dayarsanız, ortaya çıkacak kaotik ortamlarda yerli yabancı her türlü örgütün iş başına geçeceğini bilmiyor musunuz? Bunu da mı biz öğreteceğiz size?

Halkı yani bizleri, bu örgütlerden ve bu ajanlardan, sizin tabirinizle provakatörlerden böyle mi koruyacaksınız?

Halka hakaret ederek, "Taraftarlarımı üzerinize salarım" diyerek, bankaları, medyayı, holdingleri tehdit ederek, ortalığı yangın yerine çevirerek, ben - ben - ben - ben - ben diyerek mi bizleri dış ve iç tehditlerden koruyacaksınız?

Bizim zamanımızda dikilen ağaçlar diyerek sayılar veriyorsunuz. Dikilenleri öğrendik. Şimdi sizden bir vatandaş olarak  talan edilen ağaçların, orman arazilerinin ve imara açarak daha da talan etmeyi planladığınız milli parkların hesabını istiyorum.

Çok uzağa gitmeye gerek yok. İstanbul Boğazı'nı  bir tekneye binip her sene bir kere denizden boya boya geçseniz zaten bir önceki yıla göre farkı görürsünüz.

Her 5 yılda bir  denizden o kıyıların fotoğrafını çekip, kaybedilen yeşil alanlara baksaydınız şimdi o diktiğiniz ağaçlardan söz etmeye utanırdınız.

"Bu ülkede mezhep farklılıklarından ve etnik farklılıklardan nemalanmak isteyenler var" diyorsunuz.

Peki siz bir başbakan olarak, Reyhanlı’da ölenler hakkında Sünni diye özellikle mezheplerine vurgu yaparak konuşmaya  utanmıyor musunuz? Alevi olsalar veya Müslüman olmasalar vurun abalıya mı diyecektik?

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu insanları meydana dökmekle suçluyorsunuz. Kılıçdaroğlu’nun böyle bir gücü olsaydı bunu daha önce yapardı.

Dilin kemiği olsaydı derler ya...

Sizin dilinizin islaha ihtiyacı var.

Unutmayın bu halkı  bu şekilde isyana, ancak siz  sürüklersiniz ve şu günlerde sizin bu ülkeye yaptığınız kötülüğü bilin ki kimse sizin kadar mükemmel yapamaz.

Ne dış mihraklar, ne faiz lobisi, ne de provakatörler... Hiç birisi asla elinize su dökemez bu konuda.

Merak ediyorum.

Etrafınızdaki şakşakçı danışmanlar mı geri zekalı yoksa onlara hiç söz hakkı vermediğiniz için mi toplumun nabzını tutamıyor ve olayları doğru okuyamıyorsunuz?

Ve ben başbakan olsam o çapulcu dediğiniz gençliği hiç ama hiç küçümsemem, aksine acilen kendime o genç beyinlerden bir danışmanlar ordusu kurarım.

"Ülkenin yüzde 50'si bana oy verdi" diye övünürken, o çapulcu gençliğin nüfusunun da bu ülkenin yüzde 50"si olduğunu unutmamanızı  tavsiye ederim.

Size gidip ıssız bir ormanda biraz çimenlere yatıp ağaçlara bakarak vücudunuzdaki ve beyninizdeki şu elektriği biran önce boşaltmanızı tavsiye ederim.

Yoksa kısa kontak yapıp hem kendinizi hem de  tüm ülkeyi yakacaksınız.

Öfkeyle kalkan zararla oturur derler.

Kendinize ve partinize ne ettiğiniz  sizin suçunuz olur da, halkın yani bizlerin suçu ne?

Ne Öğrendim..

Bu yazı 17 Haziran 2013 tarihinde Akdeniz Habercide yayınlanmıştır.

http://www.akdenizhaberci.com/koseyazilari/ne-ogrendim-37321

Ne öğrendim

selin
Gezi parkı olaylarından başbakanımız birşeyler öğrendi mi orası pek belli değil ama  sanırım bizler  ülkemiz  ve insanlarımız  hakkında bazı şeyler öğrendik ve bunların bazıları çok güzeldi.
‘Hani ’Her şerde  bir hayır vardır’’ derler ya…
Sizleri bilmem ama ben şahsen, bu gençlerle  ülkemizin geriye değil ileriye gideceğini görerek  geleceğe olan ümidimi tazeledim.
Çapulcu, ayyaş  gibi kelimeleri duyduktan sonra
‘’Söz gümüşse sükut altındır’’,
’’Lakırdı dokuz boğumdur, sekizini yut,birini söyle ‘’, ’Birşey söylemeden önce kırk kere düşün,dilin kemiği yok.’’ gibi sözlerin niye atasözü olarak değerinden hiçbirşey kaybetmeden bugünlere geldiğini bir kere daha anladım.
Tayyip Erdoğan’ın ‘’Ben geri adım atmam,yapacağımı yaparım’’ beyanatlarını  her dinlediğimde borsa sallanır, ekonomik göstergeler  çatır çatır yerinden oynar,
dünya televizyonları Başbakan Erdoğan’ı‘’Avrupa’nın yeni Hitler‘i‘’olarak  takdim ederken, büyüklerimizin söylediği
‘’Öfke ile kalkan zararla oturur’’
‘’Keskin sirkenin küpünedir zararı ‘’ sözleri  kulaklarımda çın çın çınladı.
İnsanın en büyük imtahanının ego olduğunu,Osmanlı döneminde padişahlara söylenen ‘’Gururlanma padişahım senden büyük Allah var ‘’hatırlatmasının ne kadar önemli olduğunu anladım.
Bu arada başbakanın zihniyetine göre yakında bir yere tuvalet bile yapılacaksa bunun ona  sorulması gerektiğini , valilerin, belediye başkanlarının, emniyet güçlerinin  hep onun olduğunu öğrendim.. Benim polisim ,benim valim,benim iktidarım,benim, benim, benim, ben ben ben…. Oysaki bize öğretilen bunların hükümetlerin değil,devletin  yürütme birimleri olduğuydu.
AKP de parti içi demokrasisi diye birşey olmadığını,bu ülkede herşeye tek kişinin karar verdiğini,diğerlerinin figüran olmaktan  öteye gidemediklerini ve başbakanın danışmanların tek görevinin ne yazık ki ‘’padişahım çok yaşa ‘’ demekten ibaret  olduğunu gördüm.
Böyle bir düzenin en başta o düzeni kuranlara zarar vereceğini ben anladım,siz anladınız ama başbakan anladı mı bakın işte ondan hiç emin değilim.
Aynı fikirde olmasa bile mecburiyetten, sürekli sizinle aynı fikirde olduğunu beyan eden  şakşakçı bir çevre sizi yanlışlara götürür.
Aklı  selim sahibi kişiler,eleştirileri  kişisel algılamaz,akıl süzgecinden geçirip bir durup  düşünür  ve sonra karar verir.
Gurur kibir yalnız islamiyette değil,tüm dinlerde en büyük günahlardan biridir.
Bir ülkenin başındaki kişinin ‘ben ben ben, tavrı, ne dine ne de imana sığabilecek kibiri ve kendinden başkasını hiçe sayan,insanları ise adeta tebası gören duruşu, inadı  ile bir ülkeyi nasıl uçurumun kenarına getirebileceğini bir insanlık dersi olarak ibretle izledim.
Anladım ki Allah,kullarını bazen şan, şöhret, para, güçle de sınarmış ve bazıları hatim ettikleri kuranın emirlerini unutup bu imtahandan sınıfta kalabilirlermiş.
En acısı da herkesin apaçık gördüğü ve rahatsız olduğu birşeyi onlar asla göremeyebilir,kendi egolarını herkesin ve herşeyin üzerinde  tutabilirlermiş.
Eğer medyanın, göbeğinden menfaat,kredi,ihale gibi şeylerle birilerine bağlandıysa asla düzgün habercilik yapamayacağını  zaten biliyorduk.
Sanırım yaşadığımız olaylar nedeniyle, hükümetle kol kola yürüyeyim derken insanın böyle bir ülkede her an  ‘’Aşağı tükersen sakal yukarı tükürsen bıyık ‘’sendromuyla karşılaşacabileceğini ,
dolayısı ile  gazete TV sahibi olmanın hiç de özenilecek birşey olmadığını anladık.
Bu direniş sayesinde yalnız hükümetin değil,halkın da medya üzerinde bir yaptırım gücü olabileceğini ,onları kendilerine getirmenin de  yine bizim elimizde olduğunu gördük.
Sosyal medyanın sadece birbirimizin hayatını takip etmek ya da tatil fotoğrafları,çiçek böcek resimleri  yollamak için olmadığını fark ederken;
Bilişim ve iletişim çağında bir  hükümetin  ne yaparsa yapsın  halkın haber alma ve yayma gücüyle asla başa çıkamayacağını ve yerel medyayı tehdit ederek sustursa  bile dünya medyasının orada hazır ve nazır olarak servise hazır olduğunu  gördük.
Bu arada ben şahsen, Atatürk’ün  niye cumhuriyeti  gençlere emanet ettiğini anlayıp ona  ve vizyonuna bir kere daha hayran oldum.
Mizahın mizah olabilmesi için ille de belden aşağı ve cinsellikle dolu olması gerekmediğini ,içinde zeka pırıltıları olan  ince  espirilerin  herkesi gülümsettiğini,hayranlık uyandırdığını  ve  en karanlık günlerde bile içimizi ısıttığını gördük.
Bir sanatçı olarak,sanatın her koluyla, müzikle şiirle edebiyatla,tiyatro ile bütünleşmiş bir gençliğimiz olduğunu görmenin mutluluğunu ve  harikalar yaratabildiklerine   şahit olmanın  gururunu yaşadım.
Eski jenerasyonların devrim şarkılarından farklı olarak bu sivil direnişin ürünü  müzikler,şarkılar, klipler,sanırım bir yandan gözlerimizi yaşartırken,diğer yandan  da bizleri  gülümseten, içimizi sevinçle dolduran eserler  olarak tarihe geçecek.-)))
Yıllardır yazılarımda ve söyleşilerimde belirttiğim  AKP li, olmadan dinini,MHP li olmadan vatanını,CHP li olmadan Atatürk,ü seven TC vatandaşı  kimliğimin  aslında bu ülkedeki çok kişiyi kapsadığını iddia ederken ne kadar haklı olduğumu gördüm.
Özellikle ülkemizin %50 si olan ve yıllarca apolitik olduğu iddia edilen gençliğimizle  aynı kulvarda  olduğumu  görmekten gayet mutlu oldum.
Gençlerimizin sorumsuz değil,aksine pırıl pırıl zeki,aydınlık,sevimli,bilgili,kültürlü  ve hiç birşeyden korkmadan haklarını müdafa edebilecek kadar yürekli olduklarını hep beraber gördük.
Eminim,oyunu kötünün iyisine değil, gerçekten onu tüm ihtiyaçları ile kucaklayan ve sonuna kadar hak edecek olana  verecek olan  bu gençlik zamanla kendi  içlerinden onların dillerini anlayan  yeni  liderler çıkaracaktır.
Spirituel konularla ilgilenenler bilir,1980 lerden sonra  ‘’indigo çocuklar’’,90 lardan itibaren de ‘’kristal çocuklar’’dünyaya   gelmeye başladı.
Kitaplar onları şöyle tarif ediyor;
’’Bu çocukların en belirgin özellikleri çok akıllı olmaları,otoriteye karşı çıkmaları ve alışılmış kalıpların dışında hareket ederek istediklerini elde etmeleridir.
Yeni çağ özellikleri ile ilgilenenlere göre ise, bu çocuklar  eski kalıpları yıkarak dünyayı değiştirmek ve daha iyi hale getirmek için yeryüzüne gelmektedirler , en iyi anladıkları dil de sevgi dilidir.
Anne babaların ve daha eski kuşakların onlardan öğrenecekleri çok şey vardır .’’
Pek çok kişinin bugüne kadar ben bu çocuklardan ne öğrenebilirim ki diye düşündüğüne eminim.
Ama bakın işte öğretiyorlar:
Oluşturulan insan zincirleri ve yardımlaşma örnekleri ile türk gençlerinin insani yönünün,her türlü din dil ırk ayrımlarının üzerinde olduğunu ve kendi içlerinde barış içinde bir yaşam kurabileceklerini görüyoruz.
Onlar ,mini eteklisi, eşofmanlısı, türbanlısı, namaz kılanı,kılmayanı, farklı etnik kökenlisi,biribirleriyle geçinebiliyorlar,aynı yerde barınıyor,yiyeceklerini,içeceklerini paylaşabiliyorlar.
Aynı ağacın gölgesinde barınabiliyor,birbirlerinin gazdan yaşaran gözlerini silebiliyorlar.
Paylaşamayan ve toleranssız olanlar başkaları mı acaba?
Siyasi liderlerin bu insani yapıyı anlamasının şart olduğunu düşünüyorum.
Ayrıca Dünya’da  da hiçbir baskı rejimi  sonsuza dek   yaşayamamıştır,çünkü baskı insan doğasına aykırıdır.
Şiddet şiddeti tetiklerken;
Gezi parkı ile başlayan bu olaylar sürecinde en önemlisi  Türk milletinin ezilemiyeceğini,onuruna gururuna dokunulduğunda,haysiyetiyle oynandığında genç yaşlı  sokaklara dökülebileceği ve hakları için mücadele edebileceklerini ve birşeyleri değiştirebileceğini bir kere daha  gördük.