Bu yazı 17 Haziran 2013 tarihinde Akdeniz Habercide yayınlanmıştır.
http://www.akdenizhaberci.com/koseyazilari/ne-ogrendim-37321
Gezi parkı olaylarından başbakanımız birşeyler öğrendi mi orası pek belli değil ama sanırım bizler ülkemiz ve insanlarımız hakkında bazı şeyler öğrendik ve bunların bazıları çok güzeldi.
‘Hani ’Her şerde bir hayır vardır’’ derler ya…
Sizleri bilmem ama ben şahsen, bu gençlerle ülkemizin geriye değil ileriye gideceğini görerek geleceğe olan ümidimi tazeledim.
Çapulcu, ayyaş gibi kelimeleri duyduktan sonra
‘’Söz gümüşse sükut altındır’’,
’’Lakırdı dokuz boğumdur, sekizini yut,birini söyle ‘’, ’Birşey söylemeden önce kırk kere düşün,dilin kemiği yok.’’ gibi sözlerin niye atasözü olarak değerinden hiçbirşey kaybetmeden bugünlere geldiğini bir kere daha anladım.
Tayyip Erdoğan’ın ‘’Ben geri adım atmam,yapacağımı yaparım’’ beyanatlarını her dinlediğimde borsa sallanır, ekonomik göstergeler çatır çatır yerinden oynar,
dünya televizyonları Başbakan Erdoğan’ı‘’Avrupa’nın yeni Hitler‘i‘’olarak takdim ederken, büyüklerimizin söylediği
‘’Öfke ile kalkan zararla oturur’’
‘’Keskin sirkenin küpünedir zararı ‘’ sözleri kulaklarımda çın çın çınladı.
İnsanın en büyük imtahanının ego olduğunu,Osmanlı döneminde padişahlara söylenen ‘’Gururlanma padişahım senden büyük Allah var ‘’hatırlatmasının ne kadar önemli olduğunu anladım.
Bu arada başbakanın zihniyetine göre yakında bir yere tuvalet bile yapılacaksa bunun ona sorulması gerektiğini , valilerin, belediye başkanlarının, emniyet güçlerinin hep onun olduğunu öğrendim.. Benim polisim ,benim valim,benim iktidarım,benim, benim, benim, ben ben ben…. Oysaki bize öğretilen bunların hükümetlerin değil,devletin yürütme birimleri olduğuydu.
AKP de parti içi demokrasisi diye birşey olmadığını,bu ülkede herşeye tek kişinin karar verdiğini,diğerlerinin figüran olmaktan öteye gidemediklerini ve başbakanın danışmanların tek görevinin ne yazık ki ‘’padişahım çok yaşa ‘’ demekten ibaret olduğunu gördüm.
Böyle bir düzenin en başta o düzeni kuranlara zarar vereceğini ben anladım,siz anladınız ama başbakan anladı mı bakın işte ondan hiç emin değilim.
Aynı fikirde olmasa bile mecburiyetten, sürekli sizinle aynı fikirde olduğunu beyan eden şakşakçı bir çevre sizi yanlışlara götürür.
Aklı selim sahibi kişiler,eleştirileri kişisel algılamaz,akıl süzgecinden geçirip bir durup düşünür ve sonra karar verir.
Gurur kibir yalnız islamiyette değil,tüm dinlerde en büyük günahlardan biridir.
Bir ülkenin başındaki kişinin ‘ben ben ben, tavrı, ne dine ne de imana sığabilecek kibiri ve kendinden başkasını hiçe sayan,insanları ise adeta tebası gören duruşu, inadı ile bir ülkeyi nasıl uçurumun kenarına getirebileceğini bir insanlık dersi olarak ibretle izledim.
Anladım ki Allah,kullarını bazen şan, şöhret, para, güçle de sınarmış ve bazıları hatim ettikleri kuranın emirlerini unutup bu imtahandan sınıfta kalabilirlermiş.
En acısı da herkesin apaçık gördüğü ve rahatsız olduğu birşeyi onlar asla göremeyebilir,kendi egolarını herkesin ve herşeyin üzerinde tutabilirlermiş.
Eğer medyanın, göbeğinden menfaat,kredi,ihale gibi şeylerle birilerine bağlandıysa asla düzgün habercilik yapamayacağını zaten biliyorduk.
Sanırım yaşadığımız olaylar nedeniyle, hükümetle kol kola yürüyeyim derken insanın böyle bir ülkede her an ‘’Aşağı tükersen sakal yukarı tükürsen bıyık ‘’sendromuyla karşılaşacabileceğini ,
dolayısı ile gazete TV sahibi olmanın hiç de özenilecek birşey olmadığını anladık.
Bu direniş sayesinde yalnız hükümetin değil,halkın da medya üzerinde bir yaptırım gücü olabileceğini ,onları kendilerine getirmenin de yine bizim elimizde olduğunu gördük.
Sosyal medyanın sadece birbirimizin hayatını takip etmek ya da tatil fotoğrafları,çiçek böcek resimleri yollamak için olmadığını fark ederken;
Bilişim ve iletişim çağında bir hükümetin ne yaparsa yapsın halkın haber alma ve yayma gücüyle asla başa çıkamayacağını ve yerel medyayı tehdit ederek sustursa bile dünya medyasının orada hazır ve nazır olarak servise hazır olduğunu gördük.
Bu arada ben şahsen, Atatürk’ün niye cumhuriyeti gençlere emanet ettiğini anlayıp ona ve vizyonuna bir kere daha hayran oldum.
Mizahın mizah olabilmesi için ille de belden aşağı ve cinsellikle dolu olması gerekmediğini ,içinde zeka pırıltıları olan ince espirilerin herkesi gülümsettiğini,hayranlık uyandırdığını ve en karanlık günlerde bile içimizi ısıttığını gördük.
Bir sanatçı olarak,sanatın her koluyla, müzikle şiirle edebiyatla,tiyatro ile bütünleşmiş bir gençliğimiz olduğunu görmenin mutluluğunu ve harikalar yaratabildiklerine şahit olmanın gururunu yaşadım.
Eski jenerasyonların devrim şarkılarından farklı olarak bu sivil direnişin ürünü müzikler,şarkılar, klipler,sanırım bir yandan gözlerimizi yaşartırken,diğer yandan da bizleri gülümseten, içimizi sevinçle dolduran eserler olarak tarihe geçecek.-)))
Yıllardır yazılarımda ve söyleşilerimde belirttiğim AKP li, olmadan dinini,MHP li olmadan vatanını,CHP li olmadan Atatürk,ü seven TC vatandaşı kimliğimin aslında bu ülkedeki çok kişiyi kapsadığını iddia ederken ne kadar haklı olduğumu gördüm.
Özellikle ülkemizin %50 si olan ve yıllarca apolitik olduğu iddia edilen gençliğimizle aynı kulvarda olduğumu görmekten gayet mutlu oldum.
Gençlerimizin sorumsuz değil,aksine pırıl pırıl zeki,aydınlık,sevimli,bilgili,kültürlü ve hiç birşeyden korkmadan haklarını müdafa edebilecek kadar yürekli olduklarını hep beraber gördük.
Eminim,oyunu kötünün iyisine değil, gerçekten onu tüm ihtiyaçları ile kucaklayan ve sonuna kadar hak edecek olana verecek olan bu gençlik zamanla kendi içlerinden onların dillerini anlayan yeni liderler çıkaracaktır.
Spirituel konularla ilgilenenler bilir,1980 lerden sonra ‘’indigo çocuklar’’,90 lardan itibaren de ‘’kristal çocuklar’’dünyaya gelmeye başladı.
Kitaplar onları şöyle tarif ediyor;
’’Bu çocukların en belirgin özellikleri çok akıllı olmaları,otoriteye karşı çıkmaları ve alışılmış kalıpların dışında hareket ederek istediklerini elde etmeleridir.
Yeni çağ özellikleri ile ilgilenenlere göre ise, bu çocuklar eski kalıpları yıkarak dünyayı değiştirmek ve daha iyi hale getirmek için yeryüzüne gelmektedirler , en iyi anladıkları dil de sevgi dilidir.
Anne babaların ve daha eski kuşakların onlardan öğrenecekleri çok şey vardır .’’
Pek çok kişinin bugüne kadar ben bu çocuklardan ne öğrenebilirim ki diye düşündüğüne eminim.
Ama bakın işte öğretiyorlar:
Oluşturulan insan zincirleri ve yardımlaşma örnekleri ile türk gençlerinin insani yönünün,her türlü din dil ırk ayrımlarının üzerinde olduğunu ve kendi içlerinde barış içinde bir yaşam kurabileceklerini görüyoruz.
Onlar ,mini eteklisi, eşofmanlısı, türbanlısı, namaz kılanı,kılmayanı, farklı etnik kökenlisi,biribirleriyle geçinebiliyorlar,aynı yerde barınıyor,yiyeceklerini,içeceklerini paylaşabiliyorlar.
Aynı ağacın gölgesinde barınabiliyor,birbirlerinin gazdan yaşaran gözlerini silebiliyorlar.
Paylaşamayan ve toleranssız olanlar başkaları mı acaba?
Siyasi liderlerin bu insani yapıyı anlamasının şart olduğunu düşünüyorum.
Ayrıca Dünya’da da hiçbir baskı rejimi sonsuza dek yaşayamamıştır,çünkü baskı insan doğasına aykırıdır.
Şiddet şiddeti tetiklerken;
Gezi parkı ile başlayan bu olaylar sürecinde en önemlisi Türk milletinin ezilemiyeceğini,onuruna gururuna dokunulduğunda,haysiyetiyle oynandığında genç yaşlı sokaklara dökülebileceği ve hakları için mücadele edebileceklerini ve birşeyleri değiştirebileceğini bir kere daha gördük.
http://www.akdenizhaberci.com/koseyazilari/ne-ogrendim-37321
Ne öğrendim
Gezi parkı olaylarından başbakanımız birşeyler öğrendi mi orası pek belli değil ama sanırım bizler ülkemiz ve insanlarımız hakkında bazı şeyler öğrendik ve bunların bazıları çok güzeldi.
‘Hani ’Her şerde bir hayır vardır’’ derler ya…
Sizleri bilmem ama ben şahsen, bu gençlerle ülkemizin geriye değil ileriye gideceğini görerek geleceğe olan ümidimi tazeledim.
Çapulcu, ayyaş gibi kelimeleri duyduktan sonra
‘’Söz gümüşse sükut altındır’’,
’’Lakırdı dokuz boğumdur, sekizini yut,birini söyle ‘’, ’Birşey söylemeden önce kırk kere düşün,dilin kemiği yok.’’ gibi sözlerin niye atasözü olarak değerinden hiçbirşey kaybetmeden bugünlere geldiğini bir kere daha anladım.
Tayyip Erdoğan’ın ‘’Ben geri adım atmam,yapacağımı yaparım’’ beyanatlarını her dinlediğimde borsa sallanır, ekonomik göstergeler çatır çatır yerinden oynar,
dünya televizyonları Başbakan Erdoğan’ı‘’Avrupa’nın yeni Hitler‘i‘’olarak takdim ederken, büyüklerimizin söylediği
‘’Öfke ile kalkan zararla oturur’’
‘’Keskin sirkenin küpünedir zararı ‘’ sözleri kulaklarımda çın çın çınladı.
İnsanın en büyük imtahanının ego olduğunu,Osmanlı döneminde padişahlara söylenen ‘’Gururlanma padişahım senden büyük Allah var ‘’hatırlatmasının ne kadar önemli olduğunu anladım.
Bu arada başbakanın zihniyetine göre yakında bir yere tuvalet bile yapılacaksa bunun ona sorulması gerektiğini , valilerin, belediye başkanlarının, emniyet güçlerinin hep onun olduğunu öğrendim.. Benim polisim ,benim valim,benim iktidarım,benim, benim, benim, ben ben ben…. Oysaki bize öğretilen bunların hükümetlerin değil,devletin yürütme birimleri olduğuydu.
AKP de parti içi demokrasisi diye birşey olmadığını,bu ülkede herşeye tek kişinin karar verdiğini,diğerlerinin figüran olmaktan öteye gidemediklerini ve başbakanın danışmanların tek görevinin ne yazık ki ‘’padişahım çok yaşa ‘’ demekten ibaret olduğunu gördüm.
Böyle bir düzenin en başta o düzeni kuranlara zarar vereceğini ben anladım,siz anladınız ama başbakan anladı mı bakın işte ondan hiç emin değilim.
Aynı fikirde olmasa bile mecburiyetten, sürekli sizinle aynı fikirde olduğunu beyan eden şakşakçı bir çevre sizi yanlışlara götürür.
Aklı selim sahibi kişiler,eleştirileri kişisel algılamaz,akıl süzgecinden geçirip bir durup düşünür ve sonra karar verir.
Gurur kibir yalnız islamiyette değil,tüm dinlerde en büyük günahlardan biridir.
Bir ülkenin başındaki kişinin ‘ben ben ben, tavrı, ne dine ne de imana sığabilecek kibiri ve kendinden başkasını hiçe sayan,insanları ise adeta tebası gören duruşu, inadı ile bir ülkeyi nasıl uçurumun kenarına getirebileceğini bir insanlık dersi olarak ibretle izledim.
Anladım ki Allah,kullarını bazen şan, şöhret, para, güçle de sınarmış ve bazıları hatim ettikleri kuranın emirlerini unutup bu imtahandan sınıfta kalabilirlermiş.
En acısı da herkesin apaçık gördüğü ve rahatsız olduğu birşeyi onlar asla göremeyebilir,kendi egolarını herkesin ve herşeyin üzerinde tutabilirlermiş.
Eğer medyanın, göbeğinden menfaat,kredi,ihale gibi şeylerle birilerine bağlandıysa asla düzgün habercilik yapamayacağını zaten biliyorduk.
Sanırım yaşadığımız olaylar nedeniyle, hükümetle kol kola yürüyeyim derken insanın böyle bir ülkede her an ‘’Aşağı tükersen sakal yukarı tükürsen bıyık ‘’sendromuyla karşılaşacabileceğini ,
dolayısı ile gazete TV sahibi olmanın hiç de özenilecek birşey olmadığını anladık.
Bu direniş sayesinde yalnız hükümetin değil,halkın da medya üzerinde bir yaptırım gücü olabileceğini ,onları kendilerine getirmenin de yine bizim elimizde olduğunu gördük.
Sosyal medyanın sadece birbirimizin hayatını takip etmek ya da tatil fotoğrafları,çiçek böcek resimleri yollamak için olmadığını fark ederken;
Bilişim ve iletişim çağında bir hükümetin ne yaparsa yapsın halkın haber alma ve yayma gücüyle asla başa çıkamayacağını ve yerel medyayı tehdit ederek sustursa bile dünya medyasının orada hazır ve nazır olarak servise hazır olduğunu gördük.
Bu arada ben şahsen, Atatürk’ün niye cumhuriyeti gençlere emanet ettiğini anlayıp ona ve vizyonuna bir kere daha hayran oldum.
Mizahın mizah olabilmesi için ille de belden aşağı ve cinsellikle dolu olması gerekmediğini ,içinde zeka pırıltıları olan ince espirilerin herkesi gülümsettiğini,hayranlık uyandırdığını ve en karanlık günlerde bile içimizi ısıttığını gördük.
Bir sanatçı olarak,sanatın her koluyla, müzikle şiirle edebiyatla,tiyatro ile bütünleşmiş bir gençliğimiz olduğunu görmenin mutluluğunu ve harikalar yaratabildiklerine şahit olmanın gururunu yaşadım.
Eski jenerasyonların devrim şarkılarından farklı olarak bu sivil direnişin ürünü müzikler,şarkılar, klipler,sanırım bir yandan gözlerimizi yaşartırken,diğer yandan da bizleri gülümseten, içimizi sevinçle dolduran eserler olarak tarihe geçecek.-)))
Yıllardır yazılarımda ve söyleşilerimde belirttiğim AKP li, olmadan dinini,MHP li olmadan vatanını,CHP li olmadan Atatürk,ü seven TC vatandaşı kimliğimin aslında bu ülkedeki çok kişiyi kapsadığını iddia ederken ne kadar haklı olduğumu gördüm.
Özellikle ülkemizin %50 si olan ve yıllarca apolitik olduğu iddia edilen gençliğimizle aynı kulvarda olduğumu görmekten gayet mutlu oldum.
Gençlerimizin sorumsuz değil,aksine pırıl pırıl zeki,aydınlık,sevimli,bilgili,kültürlü ve hiç birşeyden korkmadan haklarını müdafa edebilecek kadar yürekli olduklarını hep beraber gördük.
Eminim,oyunu kötünün iyisine değil, gerçekten onu tüm ihtiyaçları ile kucaklayan ve sonuna kadar hak edecek olana verecek olan bu gençlik zamanla kendi içlerinden onların dillerini anlayan yeni liderler çıkaracaktır.
Spirituel konularla ilgilenenler bilir,1980 lerden sonra ‘’indigo çocuklar’’,90 lardan itibaren de ‘’kristal çocuklar’’dünyaya gelmeye başladı.
Kitaplar onları şöyle tarif ediyor;
’’Bu çocukların en belirgin özellikleri çok akıllı olmaları,otoriteye karşı çıkmaları ve alışılmış kalıpların dışında hareket ederek istediklerini elde etmeleridir.
Yeni çağ özellikleri ile ilgilenenlere göre ise, bu çocuklar eski kalıpları yıkarak dünyayı değiştirmek ve daha iyi hale getirmek için yeryüzüne gelmektedirler , en iyi anladıkları dil de sevgi dilidir.
Anne babaların ve daha eski kuşakların onlardan öğrenecekleri çok şey vardır .’’
Pek çok kişinin bugüne kadar ben bu çocuklardan ne öğrenebilirim ki diye düşündüğüne eminim.
Ama bakın işte öğretiyorlar:
Oluşturulan insan zincirleri ve yardımlaşma örnekleri ile türk gençlerinin insani yönünün,her türlü din dil ırk ayrımlarının üzerinde olduğunu ve kendi içlerinde barış içinde bir yaşam kurabileceklerini görüyoruz.
Onlar ,mini eteklisi, eşofmanlısı, türbanlısı, namaz kılanı,kılmayanı, farklı etnik kökenlisi,biribirleriyle geçinebiliyorlar,aynı yerde barınıyor,yiyeceklerini,içeceklerini paylaşabiliyorlar.
Aynı ağacın gölgesinde barınabiliyor,birbirlerinin gazdan yaşaran gözlerini silebiliyorlar.
Paylaşamayan ve toleranssız olanlar başkaları mı acaba?
Siyasi liderlerin bu insani yapıyı anlamasının şart olduğunu düşünüyorum.
Ayrıca Dünya’da da hiçbir baskı rejimi sonsuza dek yaşayamamıştır,çünkü baskı insan doğasına aykırıdır.
Şiddet şiddeti tetiklerken;
Gezi parkı ile başlayan bu olaylar sürecinde en önemlisi Türk milletinin ezilemiyeceğini,onuruna gururuna dokunulduğunda,haysiyetiyle oynandığında genç yaşlı sokaklara dökülebileceği ve hakları için mücadele edebileceklerini ve birşeyleri değiştirebileceğini bir kere daha gördük.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder