Tüm okul yaşantım boyunca edebiyatla aram iyiydi.Çünkü çocukluğumun yaz tatilleri Bursa'da kocaman bir evin içinde benden 14 yaş büyük ablamın kütüphanesini karıştırmakla geçti.Hatta bir de il halk kütüpahesinden alınmış bir kartım vardı ve oradan imza karşılığı kitap alır,okuyunca gidip geri verirdim...
İlk okulu bitirdiğim zaman tüm dünya klasiklerini ve Türk edebiyatında o güne kadar yazılmış ne kadar kitap varsa okumuş bir çocuktum.
Ama tabi bütün bunlar oturup köşe yazıları yazmak için yeterli bir sebep değil)))
Üstelik de bunu arzu etmiş bile değilim.
Bugün yaşamımda var olan pek çok şeyin hayatıma tesadüfen girdiği gibi, bu da şaka gibi başladı.
Asıl mesleğim ressamlık ve heykeltraşlık .Yurt dışındaki etkinliklerimi duyuran bir medya kuruluşu,hakkımdaki haberlerin okunurluk derecesini dikkate alarak bir gün benden bayram hakkında bir yazı yazmamı istedi.
Böylece Türkhaberlerdeki yayın hayatım başladı..
Sonra bunu Akdeniz Haberci,Sözcümagazin.net ve İstanbul haber gazetesi takip etti.
Böylece ben birden bire kendimi yazılarımı takip eden tabi ki ,bazen de eleştiren(yok okuyucularımın hakkını yemeyeyim. Bana hiç kıyamaz,katılmadıkları fikirlerime bile dünyanın en kibar üslubu ile yorum yaparlar)çoğu zaman ise yüreklendirecek yorumlar yapan bir okuyucu kitlesinin içinde buldum.
Geniş çapta genç bir okuyucu grubu tarafından okunduğumu görmek üzerime daha fazla bir mesuliyet yükledi.
Onlara doğru bir rol modeli olabilmek uğruna, yazıdan vazgeçemedim.
Bana hiperaktif diyorlar.
Ben ise, şimdi burada yazdığım her makalenin aslında uykumdan ,eğlencemden,dostlarımla geçireceğim saatlerden çaldığını itiraf etmek istiyorum.
Sonuçta az uyku uyumaya alıştım.
Dostlarımsa sonunda sitem etmekten vaz geçtiler.
Çok şükür resimlerim ,heykellerim henüz beni terk etmediler.
Onlara her döndüğümde beni yine sevgiyle kucakladılar ve kendimi istediğim gibi ifade etmeme müsade ettiler.
Keşke daha çok vaktim olsaydı dediğim çok zamanlar oldu.
Anladım ki ''zaman'' dünyanın en kıymetli şeyiymiş.
İşte hayatın bir yerlerinde tesadüfen köşe yazarı olup üzerime yüklenen bu misyonu sürdürmeye çalışırken bir gün aklıma onları bir blogda toplamak geldi.))..
Bu blog o yazılardan geriye dönüp toplayabildiklerimi kapsıyor. Yani bir nevi arşiv niteliğinde)))
24 Mart 2010 Çarşamba
AŞK MEŞK DEDİKÇE
Herkes fırsat buldukça aşk meşk kadın erkek ilişkileri konusunda yazıp çiziyor.
Herhalde aşk artık o kadar uzaklara düştü ki bizden ,bence onun hakkında yazarak hala var olduğunu kendimize hatırlatmaya çalışıyoruz.
Tatil köylerindeki açık büfeler için ne düşünüyorsunuz?
Onlar göz okşayıcı, ,diyetinizi bozmanıza sebep olan baştan çıkarıcı yiyeceklerle dolu değil mi?
Bu devirdeki kadın erkek ilişkilerini insanların açık büfe karşısındaki tavırlarına benzetiyorum.
Hani 5 yıldızlı otellerde veya davetlerde üzerinde bin bir çeşit yemeğin durduğu büfeler vardır ya,işte onlardan bahsediyorum..
Açık büfe dediğimiz şey,genellikle insanları zor bir imtihana sokar.
Elinizde tabakla yürürken tüm diyet kurallarına dikkat etmeye kararlısınızdır.
Süsleme sanatının daha da cazipleştirdiği yemekleri gördüğünüz anda kendinizle savaşınız başlar.
Biraz salata ve zeytinyağlı en iyisidir.Zaten de davet geç başlamıştır, gecenin bu saatinden sonra her yediğiniz şeyin kilo olarak vücudunuza oturacağını bilirsiniz.
Sonra sosların altında ne olduğunu tam keşfedemediğiniz birkaç yemek daha gözünüze çarpar.
Evde otururken kırk yıl düşünüp aklınıza gelmeyecek ,fava, humus falan gibi birkaç sıra dışı yemekte size göz kırpmaktadır.’’Hım,börekte hiç fena gözükmüyor,şundan bir parça alıp tadına bakayım’’ diye düşünürsünüz.
O ana kadar kontrol mekanizmalarınız iyi çalışmışsa bile,tatlı bölümüne geldiğinizde ipler kopar ve siz biraz kremalı pasta,bir parça şekerpare derken , kendinizi gecenin sonunda nasıl yaptım ben bu hatayı duygularıyla baş etmeye çalışırken bulursunuz.
Sonra ne yediğinizi düşündüğünüzde aslında hiçbir şeyin tadını tam hatırlayamadığınızı fark edersiniz.
Zaten çoğunun tadı da göründüğü kadar lezzetli değildir.
Eğer oto kontrolunuz sayesinde bütün bir geceyi 2 kaşık salatayla geçiştirmeyi başardıysanız bile ,neler kaçırdım duygusuyla sağınızdaki solunuzdakilerin tabaklarını kaçamak gözlerle incelemekten kendinizi alamazsınız.
Tabi bir de hazır fırsat varken ömürlük yiyeyim deyip,hiç vicdan azabı çekmeden ortalığı silip süpürenler vardır. Tabakların biri gider,biri gelir, izlemekten yorulursunuz.
Şimdilerde kadın erkek ilişkilerinin açık büfe tadında yaşandığını görüyorum.
Tüm kadın ve erkekler masada. Hepsi makyajlarının,askılı elbiselerinin,jöleli saçlarının, havalı cep telefonlarının ve yaldızlı görüntülerinin altında saklamaya çalıştıkları duygusal yalnızlıklarıyla alıcı beklemekteler.
Karnı tok olanlar, oto kontrollüler,bazı gıdaları yememe konusunda sıkı bir diyet uygulaması gerekenler bile bir kereden ne çıkar duygusuyla değişik lezzetleri tatma derdinde.
Ortalığı silip süpüren kıtlıktan çıkmış gibi yemeklere saldıranlar ise kısa vadede midelerini bozma,doğal olarak uzun vadede de tüm yemeklerden tiksinme riskiyle karşı karşıyalar.
Herkesin gözü kendi tabağındakileri yerken bir yandan da komşunun masasında veya büfedeki henüz tadamadığı yemeklerde.
Bu yüzden hepimiz iyi bir duygusal ilişkiye hasretiz.
En mutlu olanlarımız bile ince bir çizginin üstünde yürüdüğünün bilinciyle kendini güvende hissedemiyor.
Bu yüzden çiftler arasında kıskançlık kavgaları tavan yapmış durumda.
Artık kadınlar erkeklere,erkekler de kadınlara hiç güvenmiyor.
İnsanlar tensel tatminlerde duygusal tatmin arıyor ,
(Bu yazı 2009 yılı kasım ayında Türkhaberler.net ve 2010 şubat ayında da Akdeniz Haberci sitesinde yayınlanmıştır.)
Herhalde aşk artık o kadar uzaklara düştü ki bizden ,bence onun hakkında yazarak hala var olduğunu kendimize hatırlatmaya çalışıyoruz.
Tatil köylerindeki açık büfeler için ne düşünüyorsunuz?
Onlar göz okşayıcı, ,diyetinizi bozmanıza sebep olan baştan çıkarıcı yiyeceklerle dolu değil mi?
Bu devirdeki kadın erkek ilişkilerini insanların açık büfe karşısındaki tavırlarına benzetiyorum.
Hani 5 yıldızlı otellerde veya davetlerde üzerinde bin bir çeşit yemeğin durduğu büfeler vardır ya,işte onlardan bahsediyorum..
Açık büfe dediğimiz şey,genellikle insanları zor bir imtihana sokar.
Elinizde tabakla yürürken tüm diyet kurallarına dikkat etmeye kararlısınızdır.
Süsleme sanatının daha da cazipleştirdiği yemekleri gördüğünüz anda kendinizle savaşınız başlar.
Biraz salata ve zeytinyağlı en iyisidir.Zaten de davet geç başlamıştır, gecenin bu saatinden sonra her yediğiniz şeyin kilo olarak vücudunuza oturacağını bilirsiniz.
Sonra sosların altında ne olduğunu tam keşfedemediğiniz birkaç yemek daha gözünüze çarpar.
Evde otururken kırk yıl düşünüp aklınıza gelmeyecek ,fava, humus falan gibi birkaç sıra dışı yemekte size göz kırpmaktadır.’’Hım,börekte hiç fena gözükmüyor,şundan bir parça alıp tadına bakayım’’ diye düşünürsünüz.
O ana kadar kontrol mekanizmalarınız iyi çalışmışsa bile,tatlı bölümüne geldiğinizde ipler kopar ve siz biraz kremalı pasta,bir parça şekerpare derken , kendinizi gecenin sonunda nasıl yaptım ben bu hatayı duygularıyla baş etmeye çalışırken bulursunuz.
Sonra ne yediğinizi düşündüğünüzde aslında hiçbir şeyin tadını tam hatırlayamadığınızı fark edersiniz.
Zaten çoğunun tadı da göründüğü kadar lezzetli değildir.
Eğer oto kontrolunuz sayesinde bütün bir geceyi 2 kaşık salatayla geçiştirmeyi başardıysanız bile ,neler kaçırdım duygusuyla sağınızdaki solunuzdakilerin tabaklarını kaçamak gözlerle incelemekten kendinizi alamazsınız.
Tabi bir de hazır fırsat varken ömürlük yiyeyim deyip,hiç vicdan azabı çekmeden ortalığı silip süpürenler vardır. Tabakların biri gider,biri gelir, izlemekten yorulursunuz.
Şimdilerde kadın erkek ilişkilerinin açık büfe tadında yaşandığını görüyorum.
Tüm kadın ve erkekler masada. Hepsi makyajlarının,askılı elbiselerinin,jöleli saçlarının, havalı cep telefonlarının ve yaldızlı görüntülerinin altında saklamaya çalıştıkları duygusal yalnızlıklarıyla alıcı beklemekteler.
Karnı tok olanlar, oto kontrollüler,bazı gıdaları yememe konusunda sıkı bir diyet uygulaması gerekenler bile bir kereden ne çıkar duygusuyla değişik lezzetleri tatma derdinde.
Ortalığı silip süpüren kıtlıktan çıkmış gibi yemeklere saldıranlar ise kısa vadede midelerini bozma,doğal olarak uzun vadede de tüm yemeklerden tiksinme riskiyle karşı karşıyalar.
Herkesin gözü kendi tabağındakileri yerken bir yandan da komşunun masasında veya büfedeki henüz tadamadığı yemeklerde.
Bu yüzden hepimiz iyi bir duygusal ilişkiye hasretiz.
En mutlu olanlarımız bile ince bir çizginin üstünde yürüdüğünün bilinciyle kendini güvende hissedemiyor.
Bu yüzden çiftler arasında kıskançlık kavgaları tavan yapmış durumda.
Artık kadınlar erkeklere,erkekler de kadınlara hiç güvenmiyor.
İnsanlar tensel tatminlerde duygusal tatmin arıyor ,
biraz ondan biraz bundan derken ne olduğunu tam anlayamadıkları yemekler yiyerek gitgide kalabalıklar içinde yalnızlaşıyorlar.
Çok vakit kaybetmeden, bu dertten muzdarip olanların ihtiyaç duydukları şeyi yanlış mekanlarda aradıklarını fark etmelerini diliyorum.
Sevgi mi.. Ama aşk olsun..
Bunun cevabını hepimiz biliyoruz aslında.Galiba genetiği bozulmuş gıdalar beyinlerimizi dumura uğrattı ve unutur gibi olduk.
Arkadaşlar, o ağır ağır , tadı çıkarılarak yenecek bir yemek olup gurmeler içindir.
Açık büfelerde ve fast food restoranlarda gurmelere göre yemek pişmediğini bilmez misiniz? (Bu yazı 2009 yılı kasım ayında Türkhaberler.net ve 2010 şubat ayında da Akdeniz Haberci sitesinde yayınlanmıştır.)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)