10 Ocak 2010 Pazar

BAHARATLI BİR KARIŞIM





Ben her zaman daha çok sanatçımızın ülke dışındaki etkinliklerde yer alması gerektiğini savunanlardanım.
Çünkü yaşadığım deneyler bana bir sanatçının ülke tanıtımında 10 büyük elçiye bedel olduğunu gösterdi.
Sadece ses sanatçılarımız veya ressamlar heykeltıraşlarımız değil, mutfağımız,müziğimiz,edebiyatımız da Türkiye’yi tanıtabilmek, dolayısı ile turizm gelirlerimizi arttırabilmek için ortaya süreceğimiz kozlarımız.

İnsanların ancak ülkemizi ziyaret ettikleri zaman tadına varabildikleri muazzam bir mutfağımız var.
Ama ne yazık ki yurt dışında şiş kebap ve döner dışında fazla tanıtılamamış.Bir kısmını da Yunanistan sahiplenmiş.
Yunanlı arkadaşlarımı İstanbul’a geldiklerinde Nişantaşın’daki Hünkar lokantasına götürdüğümde aşina oldukları yemekleri ısmarlayıp,sonunda hepsinin burada daha lezzetli olduğunu itiraf etmişlerdi.
Çin mutfağını bütün dünya tanıyor.Japon,İtalyan ve Fransız ,Hint mutfağını da öyle..
İtalyanların meşhur spagetti makarnalarının kökeni ne dersiniz?Makarnayı bulan orta Asya’dan göç eden Türklerdir.
Niye spagetti o kadar bilinir de,mesela Türk usulü mantı son derece lokal bir tat olarak kalmıştır dünya üzerinde..
Pizzacılar varsa ,niye dünyada lahmacuncular da olmasın.?..Kendimizden olan her şeyi bu kadar küçümsemek ve tu kaka etmek zorunda mıyız?
Nişantaşı kafelerinde cafe Amerikano var,Fransız kahvesi var,espresso var da niye Türk kahvesi yok?
Bu derece bir özentiyle komik olmuyor muyuz sizce?
Belçika’dan gelen misafirim ‘’yemeğin üzerine Türk kahvesi içmek istiyorum ‘’deyince ne demeliyim sizce?
‘’Biz Avrupalı olmaya çalışıyoruz,o yüzden Avrupa ve Amerikan usulü her tür kahvemiz var ama Türk kahvesi yok mu diyeyim?
Yıllar önce bir gün Nişantaşı’ndaki Zanzibar da yemeğin yanında ayran istedim.Garson yüzüme sanki hayatındaki en büyük hakareti işitmiş gibi bakarak,
‘’Biz de ayran olmaz hanımefendi’’ dedi.Vay canına, içecekler bölümüne coca cola koymak normal,muzlu votka falan doğal,ama ayran kanımıza dokunuyor öyle mi?
Hadi düşünemediniz,’’yok ‘’demek yerine mönümüzde yok ama tabi ki ben size ayran getiririm demek bu kadar zor mudur? Alt tarafı yoğurdu suyla karıştıracaksınız.
O gün bugündür dostlarımın orada verdiği randevular haricinde Zanzibara gitmek içimden gelmiyor.Halbuki servisi de yemekleri de iyidir.Ama gıcık oldum bir kere
Tarhana çorbası bizim gelenekselimiz değil midir? Niye Şıklıkla yan yana getirilmez?
Çünkü bizdendir değil mi?Mönüde minestrone çorbası ile yan yana durunca yeteri kadar havalı olmadığını mı düşünüyorsunuz?Yapmayın ne olur.
Dünyadaki ilk toz çorba Türkler tarafından bulunmuştur.Orta Asya’dan göç eden Türklerin yollarda kolayca yemek için icat ettikleri bir şeydir.
Niye yabancı misafirlerim Türk mutfağı yemek istiyoruz deyince onları götürecek yer bulmak için bu kadar zorlanıyorum.Niçin tüm yemekleri A dan Z ye Türk yemeği olan restoran sayısı,esnaf lokantaları hariç bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az şu koca İstanbul da?

Ben tam ülkemin çocuğuyum.Ama aynı zamanda dünya ile de uyum içindeyim.
Ülkemin dışında ne var yok bilirim.İşime geleni alır uygularım,gelmeyeni uygulamam.
Ama batıdan geliyorsa ne olursa olsun iyidir diye aptal bir hayranlığım yok.Kendi ülkemin değerlerinin de son derece farkındayım.
Suşi de yerim,bulgur pilavına da bayılırım.
Tercih ettiğim pizzalar var,ama lahmacunda hiç yabana atılacak bir lezzet değildir benim yemek kültürümde.
Değişik kültürleri tanımayı sevdiğim için hayatımın bir yerlerinde benim de yolum Hindistan’dan geçti.,Hint kültürünü ve budist felsefelerini severim ama Richard Gere gibi cebimde bir guruyla dönmedim ülkeme..Çünkü burnumun dibindeki Mevlana’dan ötürü zaten bildiğim şeylerdi tüm bunlar.
Şile bezi üretimi ölüyor.İtalyan kumaşı diye ölüp biten tekstilciler niye şile bezi gibi dünyanın en sağlıklı kumaşına sahip çıkıp bunu daha geniş bir üretime çevirmiyorsunuz?
Tülbentlik kumaşlar,muhteşem doğal ve güzel..Hadi modacı arkadaşlarım,tanıtın onu dünyaya.. Tülbent bezinden yapılmış koleksiyonlar hazırlayın,hayran bırakın Dünya’yı kendinize...Taklit takipçi olmayın,kendi ülkenizin çeyiz sandığını karıştırın.
Dolçe Gabana 90 lı yıllarda İstanbul’a yaptığı ziyaretin sonunda Kapalıçarşıda’ki köylü pazarından aldığı otantik kumaşları kullanarak o sene ki koleksiyonuyla dünyayı salladı.Pazenlerimize bakın. Bundan daha güzel kumaş var mı?Avrupalı Amerikalı modacılar bunları kullanmıyor,çünkü onların ülkelerinde yok bu kumaşlar.Ama keşfetmelerine az kaldı.
Bu kumaşların değerini ancak Donna Karan keşfedip yepyeni bir akımla ortaya çıkınca mı anlayacaksınız?Yok mu içinizde bir Donna Karan.. Trendleri başlatan ,kitleleri arkasından sürükleyecek bir genç yok mu aranızda.Biraz öz güven lütfen...
Bugün dünya markası olarak gördüğünüz her firma,küçük ölçekli bir işletme olarak hayata başlamıştı unutmayın. Size hemen buyur gel demeyecekler ama kapıdan kovsalar bacadan girecek kadar çalışkan ve girişimci olacaksınız.O firmalarda öyle yapmıştı merak etmeyin.
. Haydi gençler,ümidim sizde.
Ufuklarınızı genişletin,feth edin dünyayı.Ümitsizlik yok,hayat her şekilde mücadele.
Avrupa Birliğine öyle girilmez böyle girilir derim ben olsam.
Biz kendi kültürümüzü bu kadar yok sayarken,Avrupa’nın Amerika’nın bizi yok sayması çok doğal değil mi?Önce biz bize sahip çıkalım ki,sonra başka ülkelere kendimizi kabul ettirelim.

Sakın bana şimdi Osmanlının ihtişamından falan bahsetmeyin.
Yahudi züğürtleyince eski defterleri karıştırırmış,bizimki de o hesap..
Evet bir zamanlar Viyana kapılarındaydık,doğrudur.Şimdi neredeyiz buna bakmak lazım.
Dün dündü,bugün bugündür.
Eskiden ne muhteşemdik söylemleri yerine lütfen o zamanın güzelliklerini alalım,bugünün güzellikleriyle harmanlayalım ve yeni bir güzellik olarak ortaya çıkalım.
Bir şeyi kabul etmeliyiz arkadaşlar.Biz batılı değiliz.Ama biz doğulu da değiliz.Doğu ve batı kültürleri arasında yaşayan,kendine has kimliği olan bir milletiz.
Peki bu kötü bir şey mi?
Tabi ki değil.Bu karışım eğer doğru kullanmasını bilirsek,baharatlı egzotik bir tat verir bize ki,bu da ülkemizi yabancı dilde unique dedikleri,özgün yani tek yapar.
Globalleşen dünyada özgünlük artık yükselen bir değerdir.
Doğulular tembel ama insancıldırlar.
Batılılar çalışkan,dakik,sadık etik değerler konusunda ilkeli,ama duygu dünyalarını göstermekte daha az yetenekli insanlardır.
Peki biz niye her ikisinin de en kötü taraflarını almışız?Niye doğulular gibi tembel,aynı zamanda batılılar gibi de duyarsız gözükmeye çalışıyoruz?
Niye doğulular gibi sıcacık,ama batılılar gibi, çalışkan,sözüne sadık,dakik,dürüst olmak için çalışmıyoruz.?
Muhteşem bir tatta olmaz mıyız o zaman.?
Bu yazı Selin Melek Aktan'ın 5 ocak 2010 da Sozcumagazin.net de yayınlanan köşe yazısıdır.
http://www.sozcumagazin.net/haberdetay.asp?ID=4604

Hiç yorum yok: