Birgün Meksika’da bir hayvanat bahçesi geziyoruz.
Egzotik kuşlar,aslanlar kaplanlar,zehirli yılanlar falan…Bazılarını hayranlıkla, bazılarını da ‘’serbest kalsaydı kim bilir bize neler yapardı ?’’diye düşünerek korkuyla izliyoruz.
Bahçenin sonunda karşımıza; DİKKAT ! Şimdi de dünyanın en vahşi hayvanını göreceksiniz yazan bir levha ve kocaman bir ayna çıkıyor…Acınası bir şekilde kendimize bakakalıyoruz.
Evet bence de kesinlikle dünyanın en vahşi ve en acımasız yaratıkları bizleriz.Doğada hiçbir hayvan beslenmek amacının dışında sırf zevk olsun diye bir başka hayvanı öldürmez veya ona eziyet etmez.
Hayvanlara yapılan eziyetleri görünce inanın insan kimliğimizden utanıyorum.
Semt sakinlerinin yarısından çoğunun kedi köpek sahibi olduğu Nişantaşı ise İstanbul’un en hayvansever semti olarak gösterilebilir.
Bir yığın veterinerimiz,Pet Shopumuz ve köpek otelimiz,köpek gezdiricilerimiz falan var. Neyseki kimse hayvanını Pet Shoplardan satın almıyor..Nişantaşında gördüğünüz kedilerin, köpeklerin %99u sokaktan veya barınaktan alınarak sahiplenilmiş hayvanlar.
Sahiplenilmeyen sokak hayvanlarına da en az evdekiler kadar iyi bakılıyor. Onlar bizim can dostlarımız.
Neredeyse hepsinin sokaklarda arkalarından mama kapları ile koşuşturan gönüllü anne babaları var.
Bazen bunda da biraz aşırıya mı kaçılıyor acaba diye düşünmeden edemiyorum.Çünkü kedilerin çoğu karınları yere değerek dombili dombili ,neredeyse küçük bir kuzu formatında ortalarda dolaşıyorlar.
Sokakta gördüğü her yiyecek için beni çekiştiren köpeğim Angel yüzünden ben de tüm kedi mamalarının yerini biliyorum.Bende onu terkedilmişlerden sahiplendim.
Malum Golden Retriver cinsi köpekler bol tüy, bol sevgi,bol yemek demek.
Angel,ı o kadar sevmeme rağmen bizim sokaktaki halimizi bir görseniz ; ’’bu ne acımasız bir kadın,madem böyle davranacak niye aldı bu hayvanı’’ diye düşünebilirsiniz. Çünkü sürekli bir çekişme ve konuşma halindeyiz.O mamaların tarafına yürüyor, ben tasmasından çekiştire çekiştire ve söylene söylene diğer tarafa..
Bu arada kedilerden korkan bir köpeğim var,kedi görünce yolumuzu değiştiriyoruz.
Geçenlerde bir akşam Topağacından aşağıya doğru yürüyorum.
Baktım önümde genç bir kız, yanında da onunla konuşa konuşa yürüyen bir kedi..
Bu hayvanlar o kadar insanlarla iç içe yaşıyorlar ki, öyle sadece ‘’mır mır ,miyav ‘’falan demiyor, resmen kedice sohbet ediyorlar.
Neyse kız yoluna devam etti, bu sefer o tatlı şey benimle konuşmaya başladı.Konuşa konuşa kapının önüne kadar geldik.
Ben içeri girdim,o ise burnunu apartmanın camına dayadı, boynunu da eğdi, yeşil gözlerini yüzüme dikti, nasıl mahsun mahsun bakıyor anlatamam.Tam bir duygu sömürüsü.Vallahi dayanmak mümkün değil.
Hemen içeriden birşeyler alıp geldim,meğer hayvancağız açmış. Şimdi gözüm her dakika onu arıyor.Hani az kaldı eve bir kedi aldım alacağım. Daha doğrusu o beni alacak.
Ben ki senelerce kedilere dokunmaya korkmuş bir insanım.Yıllar önce Abdi İpekçi caddesinde bir bahçe katında oturuyordum. Bir gece,geç vakit seyahatten dönmüşüm.Balkonda bir tıkırtı oldu.Ödüm koptu.Çıktım baktım, tıkırtı devam ediyor.Ah bir de ne göreyim,3 tane küçük tüy yumağı ve pırıl pırıl 3 çift göz bana bakıp duruyor .Alıp dışarıya koymak istiyorum, ama dokunabilmem mümkün değil.Elime bulaşık eldivenleri giydim.Yanlarına yaklaştım. Onlar ‘’cik’' dedikçe , ben’’ay’’ deyip korkuyla geri çekiliyorum..Sırtımdan aşağı terler boşanıyor. Sabahı sabah ettim. Bir ara tepede büyük bir kedi peydah oldu.O zaman anladım ki anne kedi ,yavrularını korumak için onları getirip benim evimin kapalı verandasına bırakmış. Ertesi gün komşulardan yardım istedim,zavallı küçük kedileri gelip aldılar ve bahçede onlara kartondan ev falan yaptılar,olay kapandı.
Aradan yıllar geçti,ben oradan taşındım.Yine Nişantaşında oturuyorum. Üst katımıza Frank isimli Güney Afrikalı bir iş adamı taşındı.10 günlüğüne Brezilya’ya iş seyahatine çıkacakmış.
’’Japon bir arkadaşım haftada bir gün gelip kedilerime mama verecek,anahtarı sizden alabilir mi ?’’diye sordu ben de ‘’Peki’’ dedim..Fakat sonradan anlaşıldı ki Frank Türkiye’deki yasal kalış süresini geçirdiği için 3 aydan önce ülkeye geri dönemiyor. Japon kız bir geldi iki geldi ,sonradan gelmez oldu.Kediler kaldı mı bana…O zamanlar köpeğim falan da yok, kedi desen hiç anlamam.Dokunamam falan ama vicdansızda değilim.Sonunda yanımda yardımcım ile elimizde mamalar eve girip çıkmaya başladık.Arada bir kumlarını da değiştiriyoruz. Her gece yatağıma yattığımda, yukarıda kedilerin koşturduğunu duyuyorum ,ama eve girdiğimde hiç karşılaşmıyoruz. Hayvancıklar o kadar korkuyorlar ki,biz içeri girdiğimiz anda tavan arasına kaçıyorlar.Aradan 4 ay geçti,Frank’tan haber yok.Ne geliyor,ne gidiyor, ne kirayı ödüyor, ne de maillere cevap veriyor.
Avukatlara danıştık,mobilyalı verdiğimiz bir daire olduğu için ,’’adamın şahsi eşyalarını boşaltıp,daireyi tekrar kiraya verebilirsiniz ‘’dediler.
İyi de kedileri ne yapacağız? Sağa sola soruyoruz,meğer herkes yavru kedi alıp kendi büyütmek istermiş.Bunlar yavru değil diye kimse almak istemiyor. Ben başladım, kedi barınağı aramaya.Sonunda bir yerlerde barınak sahibi bir hanım,biner lira karşılığı kedileri alabileceğini söyledi. Bütün bu gelişmeleri yazınca,Frank ‘’ kediler şu anda Honk kong’da olan eşimin, eğer onlar giderse karım beni boşar ‘’dedi ve kedileri uğruna apar topar İstanbul’a geri döndü.Üst kattaki misafirlerimizle ilk defa o zaman tanıştım.Sahipleri gelince ortaya çıktılar.Frank ta o gece kedilerini alıp gitti.
Oh! nihayet diye içimde bir ferahlama,sormayın.
O gece yatağıma yatınca fark ettim ki,evde bir tuhaflık var.
Aylardır üst kattan duyduğum o kedi ayak sesleri artık yok.Alışkanlık işte, o sesler kesilince ben bir fena olayım,bir ağlayayım..meğer görmesem de , dokunamasam da nasıl severmişim onları..
Bir gün Valikonağı caddesinde Akkavak sokağın başında sarman bir kedi gördüm.Yemyeşil gözlü nasıl güzel bir hayvan anlatamam.
Öyle heykel gibi köşe başında dikilmiş duruyor.Hayatımda ilk defa bir kedi ile uzun uzun bakıştık..Ve o andan sonra sanki hayatımda birşeyler değişti. Kalpten kalbe bir yol gitti ve elimi süremesemde o kediye bayıldım.
Köpeğim Angel’a sahip olduktan sonra Maçka parkındaki kedileri incelemeye başladım.
İşte nasıl oldu bilmiyorum,bakışa bakışa, konuşa konuşa, sonunda ben de onlarla iletişim kurmayı öğrendim ve de bir kedi sever olup çıktım. Topağacındaki O yeşil gözlü,konuşkan duygu sömürüsü kediler sonunda beni de ellerine geçirdiler, her gün yollarına bakar oldum. Can dostlarımız, semtimizin en güzel şeyleri, birgün sohbet etmezsek özlüyorum. Nereden nereye değil mi?
Bu yazı 7/eylül/2016 tarihinde NişantaşıHaber de yayınlanmıştır.
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder