24 Aralık 2011 Cumartesi

Biz bu kadar zengin miyiz?


Uzun zamandır sizlerle paylaşmak istediğim bir konu Van Depremi ile birlikte tekrar aklıma geldi.
Yardım konusunda yapılan duyurularda birkaç aklı evvelin  depremzedelere kullanılmamış giyim eşyası yollanmasını rica etmesi dikkatimi çekti.

Londra’da yaşayan ingiliz bir arkadaşım yıllar önce bir süreliğine  bana kalmaya gelmişti.O zamanşar Abdi ipekçi caddesinde küçücük kutu gibi stüdyo bir dairede yaşıyorum.Evde çamaşr makinesi koyacak yer olmadığından tüm kirli çamaşırları kapıcı İsmail efendinin hanımı alıp yıkıyor,kurutuyor ve  ütüleyip geri getiriyordu.

Benimkilerle birlikte arkadaşımın çamaşırlarını da aldı ve iki gün sonra yığın halinde getirdi.Bizim  ingilizde bir tuhaflık var.Bir süre sonra çocukcağız çekine çekine,eşyalarının bir kısmının geri gelmediğini söyledi.Doğrusu biraz alındım  ve hemen itiraz ettim.Gerçekten de Fatma hanımın o güne kadar kimsenin bir şeyini aldığını görmemiştim.
Çağırdık Fatma hanımı,sorduk soruşturduk
Sonunda anlaşıldı ki,Fatma hanım o eşyaları  benim giymediğim için onlara verdiğim  giysiler sanmış ve beğenmediği için Bodrumda kazan dairesine atmış.İsmail efendi de onları bir güzel  kalorifer kazanında yakıvermiş..

Çocukcağız dövünüyor,’’Benim eşyalarımı nasıl kazanda yakar,onlar eski değildi ki,en sevdiğim giysilerdi’’ ‘diye..
Şaşkınlık içinde;
‘’Siz herşeyi böyle atıp yakıyor musunuz,?Ben hep ağabeyimin küçülmüş giysileri ile büyüdüm.
Benden sonra da birçoğunu kardeşim giyerdi ‘’dedi. Londra’nın gayet güzel bir semtinde refah içinde yaşayan bir ailenin çocuğuydu oysaki.
Zaten Londra’da ve Avrupa’nın pek çok ülkesinde bu konuda  organize olmuş dükkanlar vardır.
Kullanmadığınız eşyaları götürür verirsiniz, onlar da satarlar ve geliri ile yetim çocukları okuturlar.
Benim de dünyanın her tarafında gezmekten büyük keyif aldığım dükkanlardır bunlar.
Buralarda sıradan kıyafetlerin yanısıra ,aralara sıkışmış inanılmaz ilginçlikte  giysilerle karşılaşırsınız.
Hoş bazen kuru temizleme için ödediğiniz para ,o giysiyi almak için ödediğiniz rakkamdan daha çok olur .
Ama ilginç bir elbise keşfetmiş olmanın mutluluğu buna değer.  Vintage denen dönem kıyafetleri satan dükkanlarda en çok buralardan beslenirler.
Amerika’da kullanmadığınız giysiler için , kiliselerin  bahçesinde büyük konteynırlar vardır.
Hatta bazen ,tişort,pantolon, çocuk giysisi falan gibi farklı türde elbiseler  için farklı kutular koyarlar ki,alacak olan insanlar aradıklarını daha kolay bulsunlar.

Ayrıca süpermarketlerin park yerlerinde de aynı şekilde giysi bağış kutuları vardır.
Arkadaşlarımla gardroplarımızı temizlerken elbise değiş tokuşu yapmaya bayılırız ve bundan  da hiç  gocunmayız.

Bu yaz evimi ve atölyemi tadilata sokunca sıkı bir gardrop temizliğine kalkıştım. 
Yurt dışından yeğenlerime aldığım,ben hediye edene kadar ayakları büyüdüğü için hiç giyilemeden kenarda kalakalmış ayakkabılar mı istersiniz, arkadaşlarımın doğum günlerimde  yılbaşlarında  hediye ettiği üzerime olmayan etiketi bile düşmemiş  kıyafetler mi?Bir iki kere giyip kenara koyduğum giysiler falan derken evden çuvallarca şey atmam gerekti. 

 Boyacılara gösteriyorum,biliyorum ki küçük çocukları var.Hiç ilgilenmiyorlar.Kapıcıya gösteriyorum.Yüzüne bile bakmıyor.
Geçen yıl temizlik işlerine gelen yardımcımın , dar gelmeye başladığı  için istemeye istemeye vedalaştığım bir tişörtümü , yer bezi olarak kullandığını  gördüğümden beri içim bir kırık.
Sonunda anladım ki bizim milletimiz yepyeni bile olsa birisinin birşeyini giymeyi ayıp buluyor ve bunu kompleks yapıyor.Herkeste bir fakirlik kompleksi.

Sonunda bu çuvalları hasbelkader karıştıran  komşumun Amerika’da 2 üniversite bitirmiş,bir holdingde yönetici asistanlığı yapan güzel kızı keşfetti de ve ‘’hiii,’aşkolsun Selin Hanım ,yoksa bunları bana göstermeden birilerine mi verecektiniz?Ömür boyu konuşmazdım sizinle vallahi ‘’diyerek, hepsine el koydu da ben de kime vereceğim bunları diye düşünmekten kurtuldum.

Geçtiğimiz günlerde de,bir sabah bir uyandım ki,Teşvikiye’deki Işık Lisesinin arka kapısında bir gürültü. Yepyeni beyaz kütüphane raflarını ve dolapları dışarı çıkarmışlar,kapının önüne yığmışlar. Belediye’nin  bir adamı da  (herhalde moloz olarak daha rahat kaldırılsın diye,)almış baltayı eline hepsini  kırıyor.
4.Katın penceresinden bakarken içim acıdı.Anadolu daki okulları düşündüm.Orası bir vakıf okulu,belli ki ekonomik sıkıntıları yok.Ama köylerde o dolaplara, o kütüphanelere iihtiyacı olan ne kadar okul var kimbilir?
Niye böyle bir milletiz biz? O dolaplar ihtiyacı olan okullara yollanamaz mıydı? Mecbur muyuz birşeyleri hemen kırıp döküp atmaya?


Lütfen arkadaşlar,biraz sorumlu ve bilinçli tüketici olalım.
Netice de biz yukarıda saydığım ülkelerden zengin olmadığımız gibi aksine bir de onlardan borç alıyor,bu borçlar içinde deli gibi faiz ödüyoruz.

Geçenlerde okuduğum bir haber site haberi  çok hoşuma gitti. Matkap,çim biçme makinesi gibi her dakika lazım olmayan  şeyleri satın almadan ortaklaşa kullanmak için kurulmuş bir web sitesi. Tabi ki Türkiye’de değil,yurt dışında.
Malum biz çok zengin bir ülkeyiz, hiç ödünç almak olur mu? Ya gider parayı bastırır alırız,ya da hiç kullanmamayı tercih ederiz.
Bırakalım bu komplekleri lütfen)) Devir tasarruf devri.Hatta ben birgün herşeyin takasla alınıp satılacağı  bir dünya istiyorum.Bıktım kağıt paralardan ve kartlardan..

 Selin Melek Aktan'ın bu yazısı 20kasım 2011 de Akdeniz Habercide yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok: