YER CÜCELERİNİN GÜCÜ
(Çocuk terörüne dur demek)
Biliyor musunuz, yaz aylarında ne zaman güney sahillerine
inip tatil yapmayı planlasam, hemen bu kararımdan vazgeçip deniz güneş kum hayallerimi eylülde okulların açıldığı zamana
erteliyorum.
Her ne kadar bu kararımda güneyin bunaltıcı sıcağı bir
faktör ise, diğer en önemli faktör de kıyılarımızı saran çocuk terörü...
Nasıl desem, sanki bir Türk çocuğu 10 yabancı çocuğa
bedel, maşallah hepsi çığlık çığlığa...
Ne ‘’DUR’’dan anlıyorlar, ne ‘’SUS’’tan..
Hiç unutmam galiba 15-16 yıl önceydi.
Avrupa’da yaşayan Türk işçilerimizin memleketten dönüş
yaptığı eylül aylarında Belçika’ya gitmek gafletinde bulunmuştum.
Brüksel havaalanına indiğimizde pasaport kuyruğunda bizim Türklerin sıraya girmesi ile ortalık
birden karıştı. Sanırsınız Güliver’in Ülkesinde cücelerin meydan
savaşı yaptığı bir yere düştük.
Öyle garip bir karmaşa..
Yabancı ülkelerin çocukları annelerinin yanında uslu uslu
sıra bekliyorlar. Bizimkilerde ise her bir annenin etrafında en az 4-5 çocuk...
Yerlere yatmalar mı istersiniz, çığlık çığlığa bir uçtan
diğer uca koşmalar mı, itişip kakışıp yere düşünce avaz avaz ağlamalar mı?
Vallahi o dakika, ‘’yani şu insanlar bizi Avrupa
Birliğine almak istememekte ne kadar haklılar’’ diye düşündüğümü hatırlıyorum. Çocuk
yardımı var diye maşallah kadınlarımız önünü arkasını düşünmeden doğurmuşta
doğurmuşlar.
Tabi o zamanlar başımızda Erdoğan yoktu, dolayısıyla
bizde de en az 3 çocuk doğuracaksın muhabbeti henüz ortaya çıkmamıştı.
Artık buralarda da bu manzaralara alışacağız
herhalde..
Bizim ülkemizde bir tatil köyüne mi gittiniz, her ne kadar hanımlarımızın
çoğunluğu artık sarışın olsa da Türk annesi hemen kendini belli eder.
Çünkü babalar
genelde oturur ve yemeğini evdeki
gibi önüne bekler.
Bu yüzden
çoğunlukla Türk anneleri tatil köyünde
kendisi, çocukları ve eşi için en az 3
kere büfeye gitmek zorundadırlar.
Hatta o da yetmez, bazıları ağzına kadar dolu tabaklardan
başka ortaya karışık bir şeyler yapmak durumundadır.
Türk annesinin diğer asli görevi de masada çocuklarının ağzına lokma lokma yemek yedirmektir. Çocuk
dediğin şey,7 .aydan itibaren eline bir şeyler vere vere zamanla yemek yemeyi öğrenen bir küçük varlıktır. Ama
her nedense bizim ülkemizde annelerin bu çocuğun ağzına yemek tıkıştırma süreci
neredeyse ilkokul yaşına kadar devam
etmektedir.
Çocukları açık büfe kuyruğuna girmiş, minicik boyuyla
elinde tabağı sırasını bekleyen çocuklar kuşkusuz bu ülkeden değildir. Bizler
için bu o kadar alışılmadık bir durumdur ki, parmaklarının ucunda yükselerek
tabağına yemek koymaya çalışan o çocuğa ’’ay sen ne tatlı şeysin öyle? Yardım
edeyim mi sana’’ deyip başını
okşayasınız gelir.
Tabi bir de çocukların çocuk havuzundan nefret edip ne
yapıp edip kollukları taktıkları gibi büyük havuzunu istila etme durumu var..
Burnunu tıkayıp koca koca insanların arasına suları bir
metre sıçratarak şap şap atlamalar mı istersiniz, yoksa denizde aynı şişme botun üzerine binen 5 küçük
çocuğun her birinin
‘’Anneeee, babaaaaa bana bak, bak banaaaa, bak ayakta
duruyorum, bak yatıyorum, bak yüzüyorum, bak atlıyorum diye çığlık çığlığa
bağrışmalarını mı?.
Öf ki ne öfff..
Çocuk düşmanı falan değilim tabi ki.
Aksine çocukları çok severim. Arkadaşlarımın, eşimin
dostumun çocuklarına kısa süreler bakmışlığım da vardır.
Ama çocuk sevmek ayrı bir konu, onların o amansız çığlıklarını dinlemek, hele bunu
birazcık rahatlamak için gittiğiniz tatil yöresinde çekmek, bakın işte o
bambaşka bir konu...
Geçenlerde bir akşam üzeri dört arkadaş Nişantaşı Aşk kafe’
de buluştuk, bir şeyler içeceğiz. Yan masada güzeller güzeli üç anne oturmuş, masanın öbür ucunda da üç çocuk..
Tahmin edebileceğiniz gibi üç çocukta devamlı birbirlerinin önünden bir şeyler
çekiştirip, çığlık çığlığa bağırarak itişip kakışıyorlar.
Annelere baktım, sanki hepsinin kulağında çocuk sesi
geçirmeyen özel bir kilt takılı , hani dünya yansa umurlarında değil, tatlı
tatlı sohbetlerine devam ediyorlar. Nasıl bir duyarsızlaşma olmuşsa artık...
Bir baktım, iki baktım, sabır sabır.. Hani çocuklara biraz yavaş olun falan
desinler diye bekliyorum.
Sonunda çocuklara döndüm, ‘’yeter ama çocuklar biraz
sessiz olun ya ‘’dedim..
Neyse itiraf
edeyim, demedim, biraz yüksek sesle söyledim. Artık nasıl bir tonda söylediysem çocuklar yerlerinden
zıplayıp sus pus oldular. Neyse ki anneler anlayışlı çıktı ve çocuklarına ’’bak
işte gördünüz mü ,çok gürültü edince böyle oluyor’’ falan dediler de ortalık
biraz sakinleşti.
Bu arada başımı masaya çevirdiğimde çocukları artık
kocaman olmuş, üniversiteye giden kız
arkadaşımın bana dehşetle baktığını gördüm.
’’Vallahi senden hiç ummazdım Selin!
Siz çocuk doğurmayan kadınlar biraz egoist oluyorsunuz
galiba , ben asla böyle bir şey yapamazdım ‘’demez mi?
‘’Tamam’’ dedim.
’’Genelde sakin bir insan olabilirim ama insanın da bir
tahammül sınırı var.’’
Bu arada çocukları avaz avaz beynimizi oyarken kıllarını
kıpırdatmayan anneler egoist olmuyor da ben niye egoist oluyorum tabi bunu da hiç anlamış değilim.
Böyle bir çocuk terörü yurt dışında bizden başka bir de
Arap ülkelerinde var, ama inanın onlar bile bizimkilerin eline su dökemez.
Dünyada bu kadar ülke gezdim, bizim çocuklar gibisini
görmedim.
En güzel restoranlara gidersiniz, o çocuklar çocuk
iskemlelerinin üzerinde çatal bıçaklarıyla büyük insanlar gibi yemeklerini
yerler.
Uçağa binersiniz, hosteslerin ellerine verdiği resim defterleri ve boyama
kalemleri ile mum gibi otururlar.
Deniz kenarına gidersiniz, uslu uslu kumdan kaleler yaparlar.
Dükkanlarda , annelerinin ellerinden tutmuş melek gibi küçük sevimli varlıklar olarak dükkanın
içinde yürürler.
Böyle medeniyete canım kurban...
Bizimkilerin ise her biri tek başına bir orduya bedel
maşallah..
Ya ne olur anneler babalar lütfen şu çocuklarınıza bir
mukayyet olun. Toplum içinde kimseyi rahatsız etmeden hareket etme terbiyesi bu
yaşlardan başlıyor.
Bağırarak iletişim kuran çocuklar büyüdüklerinde de her
şeyi bağırarak halletmeye çalışan bireyler oluyorlar.
Anne baba olarak yeri geliyor, sizin bile kafanız
şişiyorsa, bizler ne yapalım. Bize de acıyın lütfen..
Başımızın tacı güzeller güzeli çocuklarımızla az
gürültülü bir yaz diliyorum hepimize,sevgiyle…
http://nishtime.com/tr-TR/kose-yazilari/578/selin-melek-aktan-yaziyor-yer-cucelerinin-gucu
Selin Melek Aktan'ın bu yazısı 7 ağustos 2014 tarihinde NİSHTİME da yayınlanmıştır