31 Ekim 2012 Çarşamba

NİŞANTAŞI'NDA OTURMANIN FARKLILIĞI

NiSHMEDYA







Bundan 30 sene önce Nişantaşı’nda Abdi İpekçi Caddesi'nde oturduğumuz evin karşısında bir garaj, yanında da kırık dökük sandıkların içinde buruşuk elmalar satan bir manav dükkanı vardı. Şimdi ki Prada Mağazası'nın yerinde deKızılay’a ait eski yüzlü bir bina.
Sonra ne olduysa oldu, önce manavın yerine el kondu. (Bu arada garaj hala duruyor. Bu park yeri sıkıntısında o apartımanda oturanlara gıpta etmemek mümkün değil)

Bir müddet sonra da yolun karşı kıyısındaki mahalle berberimiz yok oldu.
 
Restoranlar, butikler derken Rumeli Caddesi’nin gözden düşmesiyle beraber, parlayan yıldızıyla bir başka yer oldu Nişantaşı.
 
Üstüne üstlük yıllarca Avrupa Yakası gibi bir dizi gündemimize oturunca Nişantaş’ında oturan insanlar da farklı bir kategoride değerlendirilmeye başlandılar.
 
Eğer hep bu semtte yaşıyorsanız farkında bile olmazsınız bunun.

Çünkü asla şık ve lüks bir semtte oturduğunuzu düşünmezsiniz.

Orası bildik bileli yollarını arşınladığınız bir mahalledir sizin için.

Sonra semtin dışına çıkıp, hele bir de uzak semtlerde oturan birileri ile bir vesileyle iş yapmaya başladığınızda, birden farklı görüldüğünüzü hisseder ve şaşırıp kalırsınız. Mesela ekonomik krizden falan bahsedip pazarlık etmeye başladığınızda eğer o inanılmaz soruyla karşılaştırsanız yandınız demektir.-:))

"Semt neresi abla" diye başlayan alalede bir soruya doğrucu davutluk edip "Nişantaşı" demeyin de ne derseniz deyin.
 
Eğer ağzınızdan kaçırıp söylediyseniz, o andan itibaren kaybetmeye başlayacağınızı da bilmelisiniz.

Siz artık o satıcının gözünde cebinde sınırsız parası olduğu için, her şekilde kazıklanmayı hak etmiş, yaftalanmış, etiketlenmiş zavallı bir Nişantaşlısınızdır.

Ya söylenen fiyata razı olun ya da çıkıp gidin oradan.
 
Bir kuruş bile pazarlık hakkınız kalmamıştır. Çünkü siz Nişantaşı’nda oturuyorsunuzdur.

"Kendi semtinizde her istediğinizi yapabilirsiniz" diye de sakın düşünmeyin. Burada daZeytinburnu’ndan gelen tezgahtar size haddinizi bildirmek için  (sonuçta o butikte çalıştığına göre o da devreye kontenjandan girmiş bir Nişantaşlıdır), "ama bu fiyat bunun için biraz fazla" dediğiniz anda, gözleriyle sizi baştan aşağı süzer ve burnunu havaya kaldırarak "Burası Nişantaşı hamfendi,siz gidin o zaman daha ucuz yerden alın,ona göre kalite" der ve arkasını dönerek dükkanın öbür ucuna yürür.

İçinizden ya sabır çekerek, o kalite dediği malı geçen sene Floransa’daki açık pazarda 20 Euroya gördüğünüzü, şimdi bu allı pullu dükkanda daha prezantabl sunuluyor diye kalitesinde bir değişiklik olmayacağını söylemek için yanıp tutuşursunuz.

Ama  daha fazla nefrete maruz kalmak istemediğiniz için, çakma Nişantaşlının karşısında, 40 yıldır orada oturan ama tezgahtarın gözünde orada bulunmayı hak etmemiş dış kapının dış mandalı, mütevazi ve terbiyeli bir Nişantaşılı  olarak size yapılan bu aşağılanmayı sindirmeye çalışarak dışarı çıkarsınız.
 
En iyisi ben biraz Nişantaşı’nın yerli halkı hakkında  bilinmeyenleri anlatayım da uzaylı yaratıklar muamelesi görmekten kurtulsunlar zavallılar.
 
Nişantaşı'nda oturanlar nasıl insanlardır?

Nişantaşı'nda oturan kişilerin çoğunun öyle lüks arabaları cipleri, Porscheleri falan yoktur. Çünkü hem bu semtte oturup jeep kullanmanın görgüsüzlük olduğunu düşünürler hem de her yere yürüyerek gittikleri ve semtte de ciddi bir park yeri sorunu olduğu için genellikle araba almayı  gereksiz bulurlar.

Paralarının hesabını gayet iyi bilirler ve onların pahalı ucuz kavramları daha çok bu semtteki yerlerle sınırlıdır.

Yani Nişantaşı hudutları içinde yemek, kahve, çay nerede ucuz nerede pahalı gayet iyi bilirler. Kendi kriterlerini dikkate alarak devamlı takıldıkları yerler vardır ve bunlar genelde Nişantaşı'na dışarıdan gezmeye ve alışverişe gelmiş insanlarla aynı değildir.
 
Çoğu Nişantaşılı birisi tarafından davet edilmediği, mecbur kalmadığı sürece hani şu Avrupa Yakası'nda adeta bir semt klasiği olarak gösterilen Beymen Brasseri'de oturup yemek yemez.

Hatta sağından solundan arabalar geçerken, toz toprak yemeğinin üzerine yağıp kornalar zırıl zırıl çalarken insanların ne akla hizmet o masalarda zevkle yemek yediklerine şaşırıp kalırlar.

Ha görmek ve görülmek, paparazzilere yakalanmak için mi diyeceksiniz?

Nişantaşı ahalisi zaten her gün her dakika birbirlerini gördüklerinden böyle bir kaygıları yoktur. Hatta görülmemeyi tercih ederler.
 
Paparazzileri ve  onlara yakalananları gördüklerinde, insanlar  ellerinde alışveriş paketleri ile görülmeye, bu kadar hevesliyseler hadi heveslerini alsınlar bakalım da niye burada ve bu semtte diye düşünür, istemedikleri bir tiyatro sahnesiyle karşılaşmış gibi hızlıca yürüyüp giderler.
 
Çünkü sokaklarda gördüğünüz kokoş kadınlar genellikle Nişantaşılı olmayıp, başka semtlerden alışverişe veya arkadaşlarıyla görüşmeye,görülmeye gelmiş kişilerdir. Tabi ki Nişantaşı'nda oturanlar süslenip püslenmiyor demek değildir bu ama biz buna daha çok bakımlı olmak demeyi tercih ederiz.

Hiçbir Nişantaşılı kadın çok özel bir neden olmadıkça dükkan dükkan gezip giyim alışverişine falan çıkmaz.
 
Çünkü onlar modayı ve değişen vitrinleri zaten günlük yaşam koşuşturmaları içinde dükkanların önünden geçerken görür, ancak gözlerine ilişen bir şey olursa içeriye girer bakarlar.

Nişantaşı'nda her on metrekareye bir kuaför salonu düşmektedir ki, bunların nasıl iş yaptığına en çok da semt ahalisi şaşar kalır.
 
Çoğu semt sakini manikür pedikür haricinde, her dakika fön çektirmek için kuaföre gitmeyi ve uzun uzun o koltuklarda oturmayı saçma bulur.

Hanımlar genelde seçkin saç bakım ürünlerini kullanır ama bunu süsten ziyade bir sağlıklı yaşam programı içinde görürler.
 
Bu yüzden sokak aralarında yürürken kuaför dükkanlarının  içine baktığınızda elemanların  ya elindeki telefonda oyun oynadığını ya da her birinin bir koltukta gazete okuduğunu görürsünüz.

Her nasılsa burada işe başlayan her kuför dükkanı bir süre sonra sanki doğurur. Bir dükkanda yetişen, eli biraz fön tutmayı öğrenen çıraklar hemen kendilerinin de tez zamanda patron olmaları gerektiğine karar verirler ve üçü beşi bir araya gelip 4 metre ilerde yeni bir kuaför dükkanı açarlar.

Bu yüzden eski semt sakinleri hangi kuaför dükkanına giderlerse gitsinler, orada muhakkak onları çok eskilerden tanıyan en ez bir elemanla karşılaşırlar.

Semtin bekarlarının evinde pek fazla yemek pişmez.

Bu yüzden yolda birbirini gören yakın arkadaşların, "Aç mısın?" sorusunun ardından en yakın kafeye oturup birer bardak bir şey içmeleri veya bir salata yemeleri alışılagelmiş şeylerdendir.

Bu yüzden bekar kesim genelde  anne yemeğine hasret yaşamaktadır;-))

Bir ahbaplarının evine davet edildiklerinde menüde dolma, karnıyarık gibi yemekleri görünce muhteşem bir ziyafete konmuş modunda yaşayan kesime güzel bir  örnek teşkil ederler.

Mesela birkaç sene önce Akkavak Sokak'taki Kantin’in alt katında "açık büfe take away" bölümü açıldığında, ilk günler orada çalışan hanıma muhteşem iş yapacaklarını söylediğimde "umarım" demişti.

Bir ay sonra akşam üzeri gittiğimde kadıncağız servis yapmaktan tuvalete gitmeye vakit bulamaz haldeydi. Sağlıklı lezzetli yemek peşindeki tüm ahçılıktan uzak bekarlar ve tembel ev hanımları akşam yemeği paketleri için kuyruktaydılar.
 
Genelde Nişantaşı’nda sosyal hayat yolda, markette, kitapçıda, dükkanda karşılaşmalarla sürer gider ve bu yüzden kimse kimsenin evine oturmaya gitmez. Akıp giden hayatın ve günlük koşuşturmaların arasına sıkışmış bu ayak üstü sohbetlerle herkes diğerinin hayatındaki değişiklikleri öğrenir. Çünkü o on dakikada karşılıklı haberlerle hayat  güncellemeleri yapılır ve belki de  bu yüzden dostluklar yıllarca sürer.
 
Zaten semt sakinlerinin takıldığı yerler bellidir ve herkes birbiri ile göz aşinasıdır.

Aşk Kafe eski yeni herkes için gözdedir.

Semtin butik kitapçısı Reasürans Pasajı'nın altındaki Patika Kitap Evi'dir. Sahibi Müslüm gelen herkesi tanır, tanımadıkları ile de tanışır ve size kendinizi özel hisettirir.

Oradan alış veriş ederken, DR'de kasanın arkasında duran kızın algıladığı gibi herhangi biri olmadığınızı bilirsiniz.

Yıllarca o semtte oturan bir Nişantaşlı olmanın en çok tadını çıkaracağınız yer o kitapçıdır. İstediğiniz gibi oturur, kitap karıştırır, işiniz uzunsa çayınızı içer, kasada da kötü muamele görmeyeceğinizi, bile bile kredi kartınıza kaç taksit yapılacağını sorabilirsiniz.
 
Nişantaşı sakinleri cumartesi geceleri ev davetleri harici sokaklara çıkmayı sevmez, sinemayı veya konser gibi etkinlikleri tercih ederler.

Günlüklerimiz devam edecek...

http://www.facebook.com/selinmelekaktanartplus


(Selin Melek Aktan'ın bu yazısı 29 Ekim 2012 tarihinde Nishtime'de yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok: