14 Kasım 2012 Çarşamba

AŞK MI SEVGİ Mİ?


logo



Selin Melek AKTAN
Selin Melek AKTAN
14 Şubat 2011 Pazartesi , 11:13 tarihinde yazdı.

Günler o kadar çabuk geçiyor ve Türkiye’nin gündemi o kadar hızlı  değişiyorki ,bazen olaylara ve yorumlara yetişemediğimi düşünüyorum.
Felaket haberleri ile çevrili gündemimizde  arada bir güzel bir film izlemek insanın dünyasını değiştirebiliyor.
Geçen hafta hit olmaya aday bir film vizyona girdi.
Dillerden düşmeyen’’Aşk Tesadüfleri Sever’’ filmi sanırım hepimize ‘’aşk nedir,nasıl olmalıdır,bu dünyaya geliş amacımız nedir?’’gibi soruları bir daha sordurttu.

 Güzel insanların oynadığı  ve güzel duyguların aktarıldığı filmleri seviyorum.
Elimden gelse vurdulu kırdılı,şiddet içeren filmleri hem televizyonlardan hem de sinemalardan topyekün kaldırırım.
Gazetelerde ve haberlerde gördüğümüz, insanlık dramlarıyla dolu  o tüm o şiddet,felaket  olaylarını  bir de filmlerde izlemek istemiyorum.
Issız Adam,Prensesin Uykusu gibi,
‘’Aşk Tesadüfleri Sever’’ filmi de yıllarca aklımda kalacak   Türk filmlerinden biri olmaya aday..
İyi film yapmak için ille de büyük  bütçeler harcamak gerekmiyor.
Yukarıda saydığım filmlerin  ortak özelliği ,bence gitgide yok olmaya başlayan aşk veya sevgi  konularıyla ,insanların duygu dünyalarına hitap ediyor olmaları.
Çağan Irmak ‘’Issız Adam’’filminde  aşıklar arasındaki  öyle  genel bir duyguyu yakalamıştı ki,hepimizi can evinden vurarak iç hesaplaşmalara itti...
Günümüz dünyasında erkeklerin en büyük fobilerinden biri bağlılık ve evlilik korkusu değil midir?
20-40 yaş arası bekarlar, karşı cinsle ilişki söz konusu olduğunda  kuşkusuz  kendilerini yetiştiren ebebeynlerine göre gerek ortam, gerek se düşünce açısından  daha büyük bir özgürlük içindeler. Ama bir de ortada,kısa süreli  yüzeyel ilişkiler ve deneme yanılma yoluyla düşe kalka doğru insanı bulma çabalarının zamanla  her iki tarafı da yorgun düşürdüğü  gerçeği var..
Evlilik hayalleri kurduğu sevgilisi tarafından ummadığı bir şekilde  terk edilen kadınların en büyük hayalleri nedir dersiniz?
Tekrar birleşme ümitlerinin  tükendiği noktada,
aşk, intikam,özlem  ve pişmanlıkla geçen o acılı dönemlerde bilin ki tüm kadınlar istisnasız aynı hayali kurar;
‘’İnşallah benden sonra öyle sefil bir hayat yaşarki,beni bıraktığına bin pişman olur.Umarım o sürüm sürünürken ben  kıymetimi bilen bir insanla evlenirim. Kocam ve güzeller güzeli çocuğumla yolda yürürken karşılaşırız da  neler kaçırdığını görür ve  içi sızlar..)))
Ah  öyle tadına doyulmayacak, o acılı döndemde insanın içini öyle ferahlatan bir hayaldir ki bu...
Erkekler ise sevip ,bağlanma korkusuyla  vazgeçtikleri kadınlar için sanırımmkendilerini ancak yaşları kemale erdiğinde  sorguluyorlar.Hani herkes çoluk çocuğa karışmış.Yaşıtlarında kalp krizleri falan başlamış. Tüm kadınların tadına bakılmış.Bekarlıktan bıkılma dönemine girilmiş..
Galiba  o zaman ’’Acaba evlenseydim şimdi nasıl bir hayatım olacaktı? Bir çocuğum olsaydı fena mı olurdu?’’falan gibi sorular   gündeme geliyor.
Issız Adam filminde Çağan Irmak bence işte tam da bu noktada filmi seyredenlerin duygu dünyalarına giriveriyor ve onları kıskıvrak yakalıyordu.
‘’Aşk Tesadüfleri Sever’’,güzeller güzeli bir kadın ve erkeğin uyumlu,heyecanlı,neredeyse mükemmele yakın aşkını anlatıyor.
Başroldeki iki sanatçıyı da  ilk defa izliyorum.
Mehmet Günsur’un adını duymuşluğum vardı ama hiçbir filmini görmemiştim.
Berçim Bilgin ‘in güzelliğine ve Mehmet Günsur’un yakışıklılığına,rollerini oynayışlarındaki doğallığa bayıldım.
Bu kadar sıcak bir sevgiyi yaşamayı kim istemez ki?
Filmdeki genç kızın  Mehmet Günsur ile  karşılaştığında yakışıklı, zengin ve onu  çok sevdiğini iddia eden nişanlısıyla yıllardır süregelen bir ilişkisi  var. Evlilik aşamasındalar, ama erkek tanıdığında da tiyatro oyucusu olan nişanlısını açıkça olmasa bile,ailesini bahane ederek  mesleğinden uzaklaştırmaya çalışıyor.
Oysaki gerçek  sevgi de karşındakini değiştirmeye çalışmak yoktur.Kabullenme ve destek vardır. İki nişanlının  aile yemeğinden sonra arabada yaptıkları bir kavga var.Kız heyecanla Fransa’da çekilecek bir film için seçmelere  başvurduğunu ve görüşmenin iyi geçtiğini  anlatıyor. Nişanlının o küçümseyen,önemsemeyen,sen sıradan bir oyuncusun, niye seni seçsinler ki tavrı ve kızın bu tavır karşısındaki  hayal kırıklığı,bıkkınlığı o kadar gerçek hayattan alınma bir olayki...
Türkiye’de başarılı kadınlar hangi iş kolunda olurlarsa olsunlar,bunlar için önce en sevdikleri insanlarla olan hayatlarından  bir bedel ödemek zorundadırlar.
Hiçbir kadın,kocası başarılı diye komplekse girmez ama erkeklerin   her ne kadar lafta  ''eşimin başarısı iftihar ederim'' deseler de gerçek hayatta bunu yaşamakta zorluk çektiklerini düşünüyorum.
Avrupa ve Amerika’da  işler biraz daha değişik yürüyor.Orada evlilik kurumu  genellikle iki kişi tarafından kurulmuş bir ortaklık veya  şirket gibi görülüyor..
Dolayısı ile yabancı erkekler  eşlerinin başarısını sahiplenme,bundan gurur duyma,olayı evlilik yaptıkları kişi ile ortak bir başarı olarak görme eğilimindeler..
Çünkü  herkes bilir ki,her başarılı erkeğin arkasında onu destekleyen bir kadın varsa,her başarılı kadının arkasında ise eşini kösteklemeyecek kadar kendine güvenen bir erkek vardır.
 Beni filmde en çok etkileyen şeylerden biri ;yıllarca süren bir beraberlikte,kızın ,onu çok sevdiğini iddia eden   nişanlısının bu tavrı ile,farkında bile olmadan  o ilişkide açtığı yara oldu.
Mehmet Günsur ise sevgilisinin oyununu görmek için İstanbul’dan Ankara’ya geliyordu.
Gerçekten çok sevdiğiniz mesleğini yaparken,hayatının erkeği tarafından desteklenmeyi kim istemez ki?

Filmdeki en güzel anlardan biri de ,yaşadıklarının ardından kız,nişanlısı ile konuşmaya karar verdiğini söylediğinde ’erkeğin,’Seni seviyorum ve kararın ne olursa olsun seni destekleyeceğim''demesiydi.
Bazen insanın duymak istediği sadece budur. 
Gerçek sevgi karşımızdakini kendi formatımıza göre değiştirmek,eğirip bükmek,onu dönüştürmek midir ,yoksa onun kendi olmasına,hayallerinin peşinden gitmesine müsade etmek midir?
Aşkla sevgiyi ayırmak lazım tabi.Aşk karmaşık bir duygu.Bana sorarsanız insanların kendi arzu ettikleri hayallerindeki duyguları  karşısındakine projekte edip,görmek istediklerini görmelerinden başka bir şey değil.Bir nevi yanılsama hali yani ..
Karşımızdakinin harika bir adam veya harika bir kadın olduğunu düşünüyor,heyecanlanıyor,seviyor,kızıyor,
kıskanıyor,bir süreliğine büyüleniyoruz.
Sanıyoruz ki tüm kadınlar veya erkekler bizim sevgilimizin peşinde..Dünyada ondan değerli kimse yok..Sonra sanki yıldızlar birer birer sönüyor.
Kör kütük aşık olduğunuz biri ile yıllar sonra karşılaştığınızda,’’ayyy bu muymuş benim aşık olduğum kişi,ne zevksizmişim ‘’dediğiniz oldu mu hiç kendi kendinize? Benim çok oldu)))
Sevgi ise ,daha huzurlu,daha gerçek,aşkın yıpratıcı fazlalıklarından kurtulmuş,daha ayağı yere basan bir duygu bence..Haklısınız adrenali biraz daha az,ama uzun vadede çiftlerin ilişkisini  verimli kılan  daha pozitif bir duygulanım  hali.Doğru bir enerj,doğru bir duygusal yatırım  yani..
Aşk mı sevgi mi derseniz;(benim yaşım artık büyüdümü ne?) Oyumu sevgiden yana kullanıyorum.
Sevgililer gününe gelince,bugünün mum ışıkları altında kırmızı kalplerle kutlanan bir gün değil,insanların kadın, erkek, arkadaş, aile,kim olursa olsun ,biribirlerine olan sevgilerini anlatma günü olarak kutlanmasını istiyorum.
Yunus Emre’nin’’Yaradılanı severim,yaradandan ötürü’’
 sözünü çok severim.
Gelin 14 şubatı,bu dünyadaki tüm varlıklara sevgimizi anlatma günü yapalım,ne dersiniz?

Hiç yorum yok: