|
Günler o
kadar çabuk geçiyor ve Türkiye’nin gündemi o kadar hızlı değişiyorki
,bazen olaylara ve yorumlara yetişemediğimi düşünüyorum.
Felaket
haberleri ile çevrili gündemimizde arada bir güzel bir film izlemek
insanın dünyasını değiştirebiliyor.
Geçen hafta
hit olmaya aday bir film vizyona girdi.
Dillerden
düşmeyen’’Aşk Tesadüfleri Sever’’ filmi sanırım hepimize ‘’aşk nedir,nasıl
olmalıdır,bu dünyaya geliş amacımız nedir?’’gibi soruları bir daha sordurttu.
Güzel
insanların oynadığı ve güzel duyguların aktarıldığı filmleri seviyorum.
Elimden
gelse vurdulu kırdılı,şiddet içeren filmleri hem televizyonlardan hem de
sinemalardan topyekün kaldırırım.
Gazetelerde
ve haberlerde gördüğümüz, insanlık dramlarıyla dolu o tüm o
şiddet,felaket olaylarını bir de filmlerde izlemek istemiyorum.
Issız
Adam,Prensesin Uykusu gibi,
‘’Aşk
Tesadüfleri Sever’’ filmi de yıllarca aklımda kalacak Türk
filmlerinden biri olmaya aday..
İyi film
yapmak için ille de büyük bütçeler harcamak gerekmiyor.
Yukarıda
saydığım filmlerin ortak özelliği ,bence gitgide yok olmaya başlayan aşk
veya sevgi konularıyla ,insanların duygu dünyalarına hitap ediyor
olmaları.
Çağan Irmak
‘’Issız Adam’’filminde aşıklar arasındaki öyle genel bir
duyguyu yakalamıştı ki,hepimizi can evinden vurarak iç hesaplaşmalara itti...
Günümüz
dünyasında erkeklerin en büyük fobilerinden biri bağlılık ve evlilik korkusu
değil midir?
20-40 yaş
arası bekarlar, karşı cinsle ilişki söz konusu olduğunda kuşkusuz
kendilerini yetiştiren ebebeynlerine göre gerek ortam, gerek se düşünce
açısından daha büyük bir özgürlük içindeler. Ama bir de ortada,kısa
süreli yüzeyel ilişkiler ve deneme yanılma yoluyla düşe kalka doğru
insanı bulma çabalarının zamanla her iki tarafı da yorgun düşürdüğü
gerçeği var..
Evlilik hayalleri
kurduğu sevgilisi tarafından ummadığı bir şekilde terk edilen kadınların
en büyük hayalleri nedir dersiniz?
Tekrar
birleşme ümitlerinin tükendiği noktada,
aşk,
intikam,özlem ve pişmanlıkla geçen o acılı dönemlerde bilin ki tüm
kadınlar istisnasız aynı hayali kurar;
‘’İnşallah
benden sonra öyle sefil bir hayat yaşarki,beni bıraktığına bin pişman
olur.Umarım o sürüm sürünürken ben kıymetimi bilen bir insanla evlenirim.
Kocam ve güzeller güzeli çocuğumla yolda yürürken karşılaşırız da neler
kaçırdığını görür ve içi sızlar..)))
Ah
öyle tadına doyulmayacak, o acılı döndemde insanın içini öyle ferahlatan bir
hayaldir ki bu...
Erkekler ise
sevip ,bağlanma korkusuyla vazgeçtikleri kadınlar için
sanırımmkendilerini ancak yaşları kemale erdiğinde sorguluyorlar.Hani
herkes çoluk çocuğa karışmış.Yaşıtlarında kalp krizleri falan başlamış. Tüm
kadınların tadına bakılmış.Bekarlıktan bıkılma dönemine girilmiş..
Galiba
o zaman ’’Acaba evlenseydim şimdi nasıl bir hayatım olacaktı? Bir çocuğum
olsaydı fena mı olurdu?’’falan gibi sorular gündeme geliyor.
Issız Adam
filminde Çağan Irmak bence işte tam da bu noktada filmi seyredenlerin duygu
dünyalarına giriveriyor ve onları kıskıvrak yakalıyordu.
‘’Aşk
Tesadüfleri Sever’’,güzeller güzeli bir kadın ve erkeğin
uyumlu,heyecanlı,neredeyse mükemmele yakın aşkını anlatıyor.
Başroldeki
iki sanatçıyı da ilk defa izliyorum.
Mehmet
Günsur’un adını duymuşluğum vardı ama hiçbir filmini görmemiştim.
Berçim
Bilgin ‘in güzelliğine ve Mehmet Günsur’un yakışıklılığına,rollerini
oynayışlarındaki doğallığa bayıldım.
Bu kadar
sıcak bir sevgiyi yaşamayı kim istemez ki?
Filmdeki
genç kızın Mehmet Günsur ile karşılaştığında yakışıklı, zengin ve
onu çok sevdiğini iddia eden nişanlısıyla yıllardır süregelen bir
ilişkisi var. Evlilik aşamasındalar, ama erkek tanıdığında da tiyatro
oyucusu olan nişanlısını açıkça olmasa bile,ailesini bahane ederek
mesleğinden uzaklaştırmaya çalışıyor.
Oysaki
gerçek sevgi de karşındakini değiştirmeye çalışmak yoktur.Kabullenme ve
destek vardır. İki nişanlının aile yemeğinden sonra arabada yaptıkları
bir kavga var.Kız heyecanla Fransa’da çekilecek bir film için seçmelere
başvurduğunu ve görüşmenin iyi geçtiğini anlatıyor. Nişanlının o
küçümseyen,önemsemeyen,sen sıradan bir oyuncusun, niye seni seçsinler ki tavrı
ve kızın bu tavır karşısındaki hayal kırıklığı,bıkkınlığı o kadar gerçek
hayattan alınma bir olayki...
Türkiye’de
başarılı kadınlar hangi iş kolunda olurlarsa olsunlar,bunlar için önce en
sevdikleri insanlarla olan hayatlarından bir bedel ödemek zorundadırlar.
Hiçbir
kadın,kocası başarılı diye komplekse girmez ama erkeklerin her ne kadar
lafta ''eşimin başarısı iftihar ederim'' deseler de gerçek hayatta bunu
yaşamakta zorluk çektiklerini düşünüyorum.
Avrupa ve
Amerika’da işler biraz daha değişik yürüyor.Orada evlilik kurumu
genellikle iki kişi tarafından kurulmuş bir ortaklık veya şirket gibi
görülüyor..
Dolayısı ile
yabancı erkekler eşlerinin başarısını sahiplenme,bundan gurur duyma,olayı
evlilik yaptıkları kişi ile ortak bir başarı olarak görme eğilimindeler..
Çünkü
herkes bilir ki,her başarılı erkeğin arkasında onu destekleyen bir kadın
varsa,her başarılı kadının arkasında ise eşini kösteklemeyecek kadar kendine
güvenen bir erkek vardır.
Beni filmde
en çok etkileyen şeylerden biri ;yıllarca süren bir beraberlikte,kızın ,onu çok
sevdiğini iddia eden nişanlısının bu tavrı ile,farkında bile
olmadan o ilişkide açtığı yara oldu.
Mehmet
Günsur ise sevgilisinin oyununu görmek için İstanbul’dan Ankara’ya geliyordu.
Gerçekten
çok sevdiğiniz mesleğini yaparken,hayatının erkeği tarafından desteklenmeyi kim
istemez ki?
Filmdeki en
güzel anlardan biri de ,yaşadıklarının ardından kız,nişanlısı ile konuşmaya
karar verdiğini söylediğinde ’erkeğin,’Seni seviyorum ve kararın ne olursa
olsun seni destekleyeceğim''demesiydi.
Bazen
insanın duymak istediği sadece budur.
Gerçek sevgi
karşımızdakini kendi formatımıza göre değiştirmek,eğirip bükmek,onu dönüştürmek
midir ,yoksa onun kendi olmasına,hayallerinin peşinden gitmesine müsade etmek
midir?
Aşkla
sevgiyi ayırmak lazım tabi.Aşk karmaşık bir duygu.Bana sorarsanız insanların
kendi arzu ettikleri hayallerindeki duyguları karşısındakine projekte
edip,görmek istediklerini görmelerinden başka bir şey değil.Bir nevi yanılsama
hali yani ..
Karşımızdakinin
harika bir adam veya harika bir kadın olduğunu
düşünüyor,heyecanlanıyor,seviyor,kızıyor,
kıskanıyor,bir
süreliğine büyüleniyoruz.
Sanıyoruz ki
tüm kadınlar veya erkekler bizim sevgilimizin peşinde..Dünyada ondan değerli
kimse yok..Sonra sanki yıldızlar birer birer sönüyor.
Kör kütük
aşık olduğunuz biri ile yıllar sonra karşılaştığınızda,’’ayyy bu muymuş benim
aşık olduğum kişi,ne zevksizmişim ‘’dediğiniz oldu mu hiç kendi kendinize?
Benim çok oldu)))
Sevgi ise
,daha huzurlu,daha gerçek,aşkın yıpratıcı fazlalıklarından kurtulmuş,daha ayağı
yere basan bir duygu bence..Haklısınız adrenali biraz daha az,ama uzun vadede
çiftlerin ilişkisini verimli kılan daha pozitif bir duygulanım
hali.Doğru bir enerj,doğru bir duygusal yatırım yani..
Aşk mı sevgi
mi derseniz;(benim yaşım artık büyüdümü ne?) Oyumu sevgiden yana kullanıyorum.
Sevgililer
gününe gelince,bugünün mum ışıkları altında kırmızı kalplerle kutlanan bir gün
değil,insanların kadın, erkek, arkadaş, aile,kim olursa olsun ,biribirlerine
olan sevgilerini anlatma günü olarak kutlanmasını istiyorum.
Yunus
Emre’nin’’Yaradılanı severim,yaradandan ötürü’’
sözünü
çok severim.
Gelin 14
şubatı,bu dünyadaki tüm varlıklara sevgimizi anlatma günü yapalım,ne dersiniz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder