14 Kasım 2012 Çarşamba

HAYALLERE LİMİT YOK




11 Ekim 2009, 00:19
SELİN MELEK AKTAN

HAYALLERE LİMİT YOK.

Herkes küçükken bir şeyler hayal eder değil mi?



Çok azımız bunları gerçekleştiririz.



Bazılarımızda günlük koşuşturmalar içinde bir zamanlar neler hayal ettiğimizi bile unutmuşuzdur.





Zeynep benim çok sevdiğim bir arkadaşım.25 yılımız birlikte geçti.



Çocukluğunda kaç hayali vardı bilmiyorum ama birini elimde olmadan ben öldürdüm,onu biliyorum.





Ben ailemin üçüncü ve son çocuğuyum.Annem ve babam benden 14 yaş büyük olan ablam doğduğunda her halde başka çocuk yapmayı planlamıyorlardı ki ,onunla ilgili her şeye çok özen göstermişler.



Sanırım ağabeyim ve ben yıllar sonra dünyaya geldiimizde pek çok şeyden heveslerini almışlardı.



Buna ablama dikilen dünyanın en cicili bicili her biri bir sanat eseri niteliğindeki elbiseler, onun siyah saçlarına lüle lüle şekil vermeler ve küçük kızlarını aralarına alarak çektirdikleri poz poz resimler de dahil..



Ben dünyaya gelinceye kadar öncelikleri değişmiş olmalı ki, ben ve ağabeyimle ilgili çocukları olduğumuza dair hiçbir belgeye(!) ihtiyaç duymamışlar.



Bu yüzden aile fotoğraflarımıza baktığım zaman kendiminde içinde olduğu 5 kişi bir arada bir tane bile fotoğrafımızı bulamam..



Ya annem çocuklarıyla ama baba işte,ya ağabeyim ben annem babam bir arada ama abla ortada yok.





Hele öyle ablam gibi kollarımı annemle babamın omuzlarına dolamış,ikisinin ortasında ben onların bir tanesiyim şeklinde bir resmim hiç yok. Sizce de hafif kıskançlık yok mu bu serzenişlerimde?



Şaka bir yana ablamı çok severim ve ailede en küçük çocuk olmanın da göz ardı edilemeyecek başka avantajları vardır.



Ama bütün bunlar bir yana,gerçekten de küçük bir çocukken en çok özendiğim şey bir ablamın o süslü elbiseleriydi,bir de o fotoğraflar.



Benim kıyafetlerim birazda herhalde benden 3 yaş büyük ağabeyime uyum sağlamak için bana göre biraz oğlan çocuğuna yakışır giysilerdi. Küçük şortlar, tişörtler falan.





Belki o yüzdendir o gün bugündür erkeksi giysileri hiç kendime yakıştıramam.



Yine belki o yıllardan içimde kaldığı için olacak fotoğraf çektirmeye bayılırım.





Öyle seyahatlerde şato,dağ tepe falan değil,ille de benim resmim olacak.Selin sağa bakarken,Selin sola bakarken(!).Manzara görmek isteyen kartpostal alır diye düşünürüm.







Sevgili arkadaşım Zeynep’in de 5 yaşından beri en büyük hayali Tac Mahal’in önünde resim çektirip evinin duvarına poster olarak asmakmış.



Yıllar önce yaptığımız bir Hindistan seyahatinde ellerimizde kameralar, Tac Mahal’in önünde birbirimizin resimlerini çektik..



O zamanlar dijital kameralar falan olmadığından beğenmediklerimizi görüp silme ve tekrarlama şansımız yok.Resimleri ancak Türkiye’ye dönünce görmek durumundayız.



Sonuçta ortaya çıkan fotoğraflar, arkadaşlarımız arasında yıllarca konuşulacak ve birbirimizi çekiştirmek istediğimiz zaman ilk fırsatta ortaya atılacak komik bir olay haline geldi.



Onun çektiği resimde ,arkada koskocaman bir Tac Mahal gözüküyor,resmin bir yerlerinde de ancak lupla görebileceğiniz bir büyüklükte tırnak kadar bendeniz..



Doğal olarak ben fotoğrafı görünce çok mutsuz oldum.Bana ne Tac Mahal’in resminden.





İstesem zaten fevkalade çekilmiş fotoları var,gidip onlardan alıp koyardım albümüme..





"Her fırsatta beni nasıl böyle minnacık çekersin" diye söylenip duruyorum.



O da bana ‘’ ya ben ,ben nasılım ,yıllarca bunun için mi bekledim,hayallerimi yıktın ‘’ diye karşılık veriyor.



Yıllardır ikimizde kendi haklılığımıza olan inancımızdan bir milim ödün vermedik.



Benim çektiğim resimde , ortada kocaman ve mutlu bir Zeynep, arkada da Tac Mahal var.





Onun yıllardır başımın etini yediğine göre dünyanın yedinci harikası yarım gözüküyormuş efendim.



Fotoğraf onda olduğu için abartıp abartmadığından pek emin değilim ama yarım bile olsa onun Tac Mahal olduğunu herkes anlar... Hem kim takar Tac Mahal’i,(!)o gayet güzel çıkmış ya,benim için mühim olan bu.





Zeynep’in seyahat dönüşü çektiği resimlere baksanız,bu pejmurdeliği görmek için mi oralara gittiniz dersiniz.



Nerede fakir fukara,çer çöp kulübe varsa onların fotoğrafını çekmiş. Kuşkusuz benimkilere bakarsanız da Hindistan’a aşık olursunuz.



Renkler,desenler, tavus kuşları,ince bileklerine rengarenk takılar takmış sarili salım salım salınan kadınlar,üzerine atılmış şallarla koskocaman filler falan..





Sanırsınız iki ayrı ülkeye gittik.. Sonra anladık ki algıda seçicilik denilen olay zaten buymuş.İnsanlar neyi görmek isterlerse onu görürlermiş.



İşte yukarıda anlattığım nedenlerle farkında olmadan çocukluk hayallerinden birini öldürdüğüm sevgili arkadaşım geçen akşam,50.yaş günü partisinde bir başka çocukluk hayalini gerçekleştirdi.



Dolmabahçede' ki G Mall un içinde yer alan Good Mood da verdiği partide,pastasını kestikten sonra dansöz kıyafetlerini giydi ve 1.50 boyu, gerçekten de en çıtır kızlara taş çıkartacak güzellikteki vücuduyla bize muhteşem bir oryantal şov yaptı.



Her ne kadar ben bunu bilen birkaç arkadaştan biriysem de bu gecenin sürpriziydi ve uzun zamandır hepimizin katıldığı en renkli gecelerden biri olarak hafızalarımıza kazındı.



Bir ay önce sinema dönüşü bir kafede kahvelerimizi yudumlarken yanımdaki arkadaşıma bir telefon geldi.



Bir dostu ‘’yakışır mı Zeynep ‘e ,çok istiyorsa 5-6 kişi bizi toplayıp oynasın.Vazgeçirin bu kızı .çok ayıp’’ falan diye konuşmak için aramıştı.



Bu talebe en büyük itiraz benden geldi.



‘’Ya bırakın kızı,tüm hayatı boyunca bunu arzu etmiş.O da zaten gece kulübünde değil,kendi partisinde bizlerin arasında dans edecek’’ dedim.



Ayrıca insanların 50 yaşından sonra artık kim ne der korkusu olmadan bir şeyler yapabilme lüksü olmalı bence.. 18-20- yaşlarında anamız babamız,daha sonra eşimiz,iş çevremiz, komşumuz ne der ömürler geçip gidiyor.





Gerçekten bir süredir ders alan Zeynep ikinci dansta ona eşlik eden hocasından bence çok daha mükemmel bir performansla bizleri büyüledi..



Biz de onun kostümünün sağına soluna dijital matbaada basılmış,gerçeğinden ayırt edilemeyecek güzellikte ve üzerinde onun resmi olan dolarlar yapıştırdık..



Bu da arkadaşlarının ona hoş bir sürpriziydi. Önce o da sahici 100 dolarlar zannetmiş.



Bu sayfalara dolarların havada uçuştuğu ,onun da oryantal kostümler içinde harika şekilde dans ettiği fotoğraflarını koymak için ölüyorum ama bunca yıllık arkadaşım tarafından aforoz edilmeyi göze alamadığım için çok masum bir resmini koymakla yetineceğim.



Zeynep hepimize kapağında kendi fotoğrafı olan ve üzerinde 50.yaş günümde en sevdiğim arkadaşlarıma en sevdiğim parçalar yazan bir müzik CD si hediye ederek , bizlere her anımsadığımızda aynı keyfi alacağımıza emin olduğum muhteşem bir gece yaşattı.



Albümün arka kapağında ne vardı dersiniz?



Zeynep beyaz tahta bir ata binmiş ve altında da 'prens yolda düştü' yazıyor.



Ha bir de her birimize kendisiyle çekilmiş bir resmimizi hediye etti.Benimki şimdilerde boşanmış bir arkadaşımızın düğününde çekilmiş, söylediğine göre o zamanlar bende yok diye çok üzüldüğüm bir resimdi.



Ama doğrusunu isterseniz kendimi tanımakta zorluk çektim. Demek o yıllarda beğeniyormuşum..



Şimdi her gün telefon açıp,telesekreterine ''3 lisan bilen kültürlü dansözümüzü yılbaşı gecesi ne angaje edebilmek için acaba menajeriyle bir randevu ayarlayabilir miyiz'' diye mesajlar bırakıp karşılıklı eğleniyoruz.



Sonuçta bütün bu yazıyı yazmamın sebebi, fantezi gibi gözüken hayalleriniz varsa, ne olursa olsun daha da vakit geçmeden onları gerçekleştirmeniz için sizleri yüreklendirmek istemem..



Kim ne der diye düşünmeyin. İnsan hayatta yaptıklarına değil yapamadıklarına pişman oluyor çünkü.. Önemli olan sizin mutlu olmanız. Gerçek dostlar sizin aldığınız keyfi sizinle paylaşabilenlerdir.





Biz tüm dostları Zeynep’ in hayalini ve mutluluğunu onunla birlikte yaşadık ve çok eğlendik.





Hep memleket meseleleri yazacak değilim ya..



Biraz da bizi mutlu edeceğine inandığımız renkli hayallerle süslü kendi iç dünyalarımıza bakalım diyor ve herkese keşke yerine iyi kilerle dolu, tüm hayallerini gerçekleştirebilecekleri bir yaşam diliyorum...



DİP NOT:





Bir pazar programı tavsiyesi)))



Bu arada eğer güzel bir tatil gününü sanatla süslemek



istiyorsanız Dolmabahçe Sanat Galerisinde Kuratorlüğünü Sevgi Ürüm'ün yaptığı ,yurt içi ve yurt dışından değerli sanatçıların katılımıyla gerçekleşen



İstanbul Barış Sanatçıları sergisi biribirinden güzel eserleriyle sizleri bekliyor.



Hatta gönülden desteklediğim bu projeye çocuklarınızı da alıp gidin derim ben..



Çocukların rahatça resim çizebilmeleri için tebeşirler,mum boyalar koymuşlar.



Hem onları sanatla tanıştırır, hem de resimlerle barış dolu bir dünyayı anlatırsınız onlara ..



Oradan Ortaköy'e veya Kabataş'a gidip çayınızı içebilirsiniz.



İyi pazarlar.

Selin Melek Aktan'ın bu makalesi  11 Ekim 2009 tarihinde Türkhaberlerde yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok: