14 Kasım 2012 Çarşamba

GELECEĞE HAZIRLANMAK


logo


Selin Melek AKTAN 
21 Mart 2011 Pazartesi , 16:47 tarihinde yazdı.

Gazeteleri açıpta karısını,eski sevgilisini,veya kız arkadaşını doğrayan,öldüren yaralayan erkek haberlerini göremediğim bir gün yok.
Nasıl bir ülke olduk?
Vahşet bu kadar mı hayatımızın rutini  haline geldi?
Sevgisizlik bu kadar mı içimize işledi?
İşin en dramatik yanı da ,bu cinayetlerin çoğunun  aşk adına işleniyor olması.
Aşk, elde edemediğimiz,sözünü geçiremediğimiz kişilere kaba kuvvet uygulamayı affeder mi?
Bir diğer ilginç konu da polis sevgilisinin tabancasından çıkan kurşunlarla ölen gencecik  kadınlar,genç kızlar.
Bakıyorum bu tarz cinayetlerin çoğunda ilişkiler internet ortamında yapılan tanışıklıklarla başlamış.

Kuşkusuz internet ve sosyal paylaşım siteleri uzakları yakın,imkansızları imkanlı kılabiliyor.
Geçen sene Canan Tan’ın ‘’Aşkın Sanal Halleri ‘’isimli bir kitabını okumuştum.Gördüm ki sanal ile gerçek aşklar arasında duygulanım adına fazla bir fark yok.
Kadına şiddet var da,erkeğe yok mu?Diğeri kadar olmasa da aşk yolunda erkeğini öldüren kadınlarda yok değil.
En absürd aşk ve şiddet olayını geçenlerde  bir gazetede okudum.
Gecekonduda yaşayan kasabalı bir evkadını,internet ortamında tanıştığı  Mersinli bir genci,kendisine ait olmayan resimlerle aşık ediyor.Kocasını ise,  ona işkence eden ve  sokağa çıkarmayan ağabeyi olarak anlatarak evliliklerinin önündeki tek engel olarak gösteriyor.
Sonunda aşktan gözü dönmüş delikanlı hayatında bir kere bile görmediği bir kadın için gelip kocayı öldürüyor.
İnanılması güç değil mi?
Bu nasıl bir sevgisiz toplumdur ki,insanlar ufacık bir sevgi kırıntısına sahip olabilmek için böyle şeyler yapabiliyorlar?
İnsanın anne babaların tanıdıkları vasıtasıyla ,sorup soruşturarak,ince eleyip sık dokuyarak eskilerin deyimiyle görücü usulü yapılan evliliklere prim veresi geliyor.
Irz namus diyerek adam öldürmeyi geçerli kılan kurallar hangi dinde var?
Ayrılmak veya terk etmek çözüm değil mi?
Madem bu kadar değerliyiz,bizi hayal kırıklığına uğratmış insandan intikam almanın en güzel yolu, onu kendimizden mahrum bırakmak değil midir?
Ne zamandan beri sesimizi duyuramadıkça ,fikrimizi anlatamadıkça çareyi kavga da bulur olduk?
Konuşa konuşa  muhabbetle anlaşma geleneklerimize ne oldu?
Bunların altındaki nedenleri anlayamadıkça ,olaylara dur diyemeyeceğimizi düşünüyorum.
Türk toplumu erkek egemen bir toplumdur.
Sanırım ailelerde değişen hayat koşullarıyla  birlikte  kadınlar çalışma hayatına girdikçe ve para kazandıkça, erkekler evdeki egemenliklerini tehdit altında  görmeye başladılar.
Bu ne yazık ki,çocuklarını okutabilmek için gündelik temizliğe  giden kadının evinde de ,2 üniversite diplomasını cebine koyup  kocasından daha iyi bir maaşla iş bulan yönetici seviyesindeki kadının evinde de böyle.
İkinci sebep de,bence  parçalanmış ailelerin sevgi yoksunluğu içinde büyütülmüş çocukları.
Egemenliği sarsılan,büyüdüğü ortamla içinde yaşadığı ortam arasındaki farka alışamayan erkek eve gelince eşine veya çocuklarına şiddet uyguluyor.
Amirinden azar işiten adam,acısını önce  ailesinden çıkartıyor.
Bu ortamda ,sürekli anne baba kavgası içinde büyüyen veya şiddet gören çocuklar bunu hayatın veya ilişkilerin doğal bir süreci sanıyorlar.
Kimi çocuklar  büyüyünce babaları  gibi olmayacaklarına  söz veriyor ,ama en  ufak bir sorunda o da ileride aynı şeyi yapmaktan geri kalmıyorlar.
Şiddetin temelinde yatan  duygu yetersizliktir.
Televizyonlar bunu nasıl körüklüyor dersiniz?
Hayatımda gördüğüm en kötü örnek program,kaynana Semra’nın zavallı bir gelin adayını iteleye kakalaya  puan topladığı evlilik programıydı.Şiddet sadece fiziksel değil,psikolojik te olabilir.
İçinde şiddet geçen,tabanca kullanmaya özendiren,mafia özentisi tüm programlardan nefret ettiğimi söyleyebilirim.
Bu tarz  programların,aklı başında insanları olmasa da,eğitim ve ekonomik seviyesi düşük,daha alt kültürden gelen insanlar için ,belirli bir yaşam tarzını meşrulaştırdığını düşünüyorum.
Geçtiğimiz günlerde kadına şiddete dur demek için çeşitli sergiler yapıldı.Yeterli mi ?Hayır
Dünyada en önemli şey iletişimdir.
Bana sorarsanız çocuklara 11-12 yaşından itibaren bununla  ilgili yaşam dersleri verilmeli.
O yaşlar küçük demeyin,çocuklar artık bizim çocukluğumuzdaki bilinç seviyesinde değil,çok daha ilerideler.
Ortaokullarda verilen tarih coğrafya derslerine o kadar önem veriyor,aynı konuları tekrar tekrar okutuyoruz da ,niye çocuklarımıza yaşam kültürü dersleri vererek onları daha mutlu olabilecekleri bir geleceğe hazırlamıyoruz?
İnsanlarla nasıl iletişim kurulur, anlatmak istediklerimizi karşı tarafa en güzel nasıl anlatırız?
Şiddet görmüş bir kadının sosyal güvenceleri nelerdir?(Böylece o çocuklar evlerinde böyle bir anne ile yaşıyorlarsa,haklarından emin olamayan o kadınlara haklarını  anlatabilirler.)
Sorunlarımızla nasıl baş etmeliyiz?
Kendi kendimizi nasıl motive edebiliriz?
Kadın erkek ilişkisi nedir?
Evliliklerde eşlerin görevleri nelerdir?
Bir insanın psikolojik sorunları olduğunu nasıl anlarız?
Evlilikte veya arkadaş seçiminde hangi önemli defolar görmezden gelinmemeli ve tüm hayatımızı etkileyecek yanlış seçimler yapılmamalı?
Bir insanın alkolik ,kumarbaz, uyuşturucu müptelası olduğunu iş işten geçmeden nasıl anlayabiliriz?
Evlilikte ailelerin uyumu neden önemlidir?Sonuçları neler olabilir?
Gerekirse, çağımızın en önemli iletişim aracı televizyon olduğuna göre,bu alışkanlıktan yola çıkarak sınıfa,bir takım video çekimleri ile de yaşanmış örnekler sunulabilir.
Tabi ki bazı aileler bu konularda çocuklarına nasihat edip duruyorlar ama o yaşlarda kim ailesini dinler ki?
Ama  bütün bunlar okullarda anlatıldığında çocuklar gelecek hayatları için bir nebze olsun hazırlanabilirler.
Düşünün hayatımızdaki en önemli şeylerden biri  yaşam arkadaşımızı seçmek ve aile kurmak  ama bu konuda bize en ufak bir ders verilmemiş.
Hepimiz gençliğimizden itibaren doğru kişileri deneye yanıla bulmaya çalışıyoruz.

Milli eğitim bakanlığının adeta bir pdikodrama dersi verir gibi moral değerleri güçlendiren dersler koyması belki de bir çözüm olabilir,ne dersiniz?
 

Hiç yorum yok: