Selin Melek AKTAN
21 Mart 2011 Pazartesi , 16:47 tarihinde yazdı.
Gazeteleri
açıpta karısını,eski sevgilisini,veya kız arkadaşını doğrayan,öldüren yaralayan
erkek haberlerini göremediğim bir gün yok.
Nasıl bir
ülke olduk?
Vahşet bu
kadar mı hayatımızın rutini haline
geldi?
Sevgisizlik
bu kadar mı içimize işledi?
İşin en
dramatik yanı da ,bu cinayetlerin çoğunun
aşk adına işleniyor olması.
Aşk, elde
edemediğimiz,sözünü geçiremediğimiz kişilere kaba kuvvet uygulamayı affeder mi?
Bir diğer
ilginç konu da polis sevgilisinin tabancasından çıkan kurşunlarla ölen
gencecik kadınlar,genç kızlar.
Bakıyorum bu
tarz cinayetlerin çoğunda ilişkiler internet ortamında yapılan tanışıklıklarla
başlamış.
Kuşkusuz
internet ve sosyal paylaşım siteleri uzakları yakın,imkansızları imkanlı
kılabiliyor.
Geçen sene
Canan Tan’ın ‘’Aşkın Sanal Halleri ‘’isimli bir kitabını okumuştum.Gördüm ki
sanal ile gerçek aşklar arasında duygulanım adına fazla bir fark yok.
Kadına
şiddet var da,erkeğe yok mu?Diğeri kadar olmasa da aşk yolunda erkeğini öldüren
kadınlarda yok değil.
En absürd
aşk ve şiddet olayını geçenlerde bir
gazetede okudum.
Gecekonduda
yaşayan kasabalı bir evkadını,internet ortamında tanıştığı Mersinli bir genci,kendisine ait olmayan
resimlerle aşık ediyor.Kocasını ise, ona
işkence eden ve sokağa çıkarmayan
ağabeyi olarak anlatarak evliliklerinin önündeki tek engel olarak gösteriyor.
Sonunda
aşktan gözü dönmüş delikanlı hayatında bir kere bile görmediği bir kadın için
gelip kocayı öldürüyor.
İnanılması
güç değil mi?
Bu nasıl bir
sevgisiz toplumdur ki,insanlar ufacık bir sevgi kırıntısına sahip olabilmek
için böyle şeyler yapabiliyorlar?
İnsanın anne
babaların tanıdıkları vasıtasıyla ,sorup soruşturarak,ince eleyip sık dokuyarak
eskilerin deyimiyle görücü usulü yapılan evliliklere prim veresi geliyor.
Irz namus
diyerek adam öldürmeyi geçerli kılan kurallar hangi dinde var?
Ayrılmak
veya terk etmek çözüm değil mi?
Madem bu
kadar değerliyiz,bizi hayal kırıklığına uğratmış insandan intikam almanın en
güzel yolu, onu kendimizden mahrum bırakmak değil midir?
Ne zamandan
beri sesimizi duyuramadıkça ,fikrimizi anlatamadıkça çareyi kavga da bulur
olduk?
Konuşa
konuşa muhabbetle anlaşma
geleneklerimize ne oldu?
Bunların
altındaki nedenleri anlayamadıkça ,olaylara dur diyemeyeceğimizi düşünüyorum.
Türk toplumu
erkek egemen bir toplumdur.
Sanırım
ailelerde değişen hayat koşullarıyla
birlikte kadınlar çalışma
hayatına girdikçe ve para kazandıkça, erkekler evdeki egemenliklerini tehdit
altında görmeye başladılar.
Bu ne yazık
ki,çocuklarını okutabilmek için gündelik temizliğe giden kadının evinde de ,2 üniversite
diplomasını cebine koyup kocasından daha
iyi bir maaşla iş bulan yönetici seviyesindeki kadının evinde de böyle.
İkinci sebep
de,bence parçalanmış ailelerin sevgi
yoksunluğu içinde büyütülmüş çocukları.
Egemenliği
sarsılan,büyüdüğü ortamla içinde yaşadığı ortam arasındaki farka alışamayan
erkek eve gelince eşine veya çocuklarına şiddet uyguluyor.
Amirinden
azar işiten adam,acısını önce ailesinden
çıkartıyor.
Bu ortamda
,sürekli anne baba kavgası içinde büyüyen veya şiddet gören çocuklar bunu
hayatın veya ilişkilerin doğal bir süreci sanıyorlar.
Kimi
çocuklar büyüyünce babaları gibi olmayacaklarına söz veriyor ,ama en ufak bir sorunda o da ileride aynı şeyi
yapmaktan geri kalmıyorlar.
Şiddetin
temelinde yatan duygu yetersizliktir.
Televizyonlar
bunu nasıl körüklüyor dersiniz?
Hayatımda
gördüğüm en kötü örnek program,kaynana Semra’nın zavallı bir gelin adayını
iteleye kakalaya puan topladığı evlilik
programıydı.Şiddet sadece fiziksel değil,psikolojik te olabilir.
İçinde
şiddet geçen,tabanca kullanmaya özendiren,mafia özentisi tüm programlardan
nefret ettiğimi söyleyebilirim.
Bu tarz programların,aklı başında insanları olmasa
da,eğitim ve ekonomik seviyesi düşük,daha alt kültürden gelen insanlar için
,belirli bir yaşam tarzını meşrulaştırdığını düşünüyorum.
Geçtiğimiz
günlerde kadına şiddete dur demek için çeşitli sergiler yapıldı.Yeterli mi
?Hayır
Dünyada en
önemli şey iletişimdir.
Bana
sorarsanız çocuklara 11-12 yaşından itibaren bununla ilgili yaşam dersleri verilmeli.
O yaşlar
küçük demeyin,çocuklar artık bizim çocukluğumuzdaki bilinç seviyesinde
değil,çok daha ilerideler.
Ortaokullarda
verilen tarih coğrafya derslerine o kadar önem veriyor,aynı konuları tekrar
tekrar okutuyoruz da ,niye çocuklarımıza yaşam kültürü dersleri vererek onları
daha mutlu olabilecekleri bir geleceğe hazırlamıyoruz?
İnsanlarla
nasıl iletişim kurulur, anlatmak istediklerimizi karşı tarafa en güzel nasıl
anlatırız?
Şiddet
görmüş bir kadının sosyal güvenceleri nelerdir?(Böylece o çocuklar evlerinde
böyle bir anne ile yaşıyorlarsa,haklarından emin olamayan o kadınlara
haklarını anlatabilirler.)
Sorunlarımızla
nasıl baş etmeliyiz?
Kendi
kendimizi nasıl motive edebiliriz?
Kadın erkek
ilişkisi nedir?
Evliliklerde
eşlerin görevleri nelerdir?
Bir insanın
psikolojik sorunları olduğunu nasıl anlarız?
Evlilikte
veya arkadaş seçiminde hangi önemli defolar görmezden gelinmemeli ve tüm
hayatımızı etkileyecek yanlış seçimler yapılmamalı?
Bir insanın
alkolik ,kumarbaz, uyuşturucu müptelası olduğunu iş işten geçmeden nasıl anlayabiliriz?
Evlilikte
ailelerin uyumu neden önemlidir?Sonuçları neler olabilir?
Gerekirse,
çağımızın en önemli iletişim aracı televizyon olduğuna göre,bu alışkanlıktan
yola çıkarak sınıfa,bir takım video çekimleri ile de yaşanmış örnekler
sunulabilir.
Tabi ki bazı
aileler bu konularda çocuklarına nasihat edip duruyorlar ama o yaşlarda kim
ailesini dinler ki?
Ama bütün bunlar okullarda anlatıldığında
çocuklar gelecek hayatları için bir nebze olsun hazırlanabilirler.
Düşünün
hayatımızdaki en önemli şeylerden biri
yaşam arkadaşımızı seçmek ve aile kurmak
ama bu konuda bize en ufak bir ders verilmemiş.
Hepimiz
gençliğimizden itibaren doğru kişileri deneye yanıla bulmaya çalışıyoruz.
Milli eğitim
bakanlığının adeta bir pdikodrama dersi verir gibi moral değerleri güçlendiren
dersler koyması belki de bir çözüm olabilir,ne dersiniz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder