14 Kasım 2012 Çarşamba

Mendil İçinde Akide Şekeri






20 Eylül 2009, 02:24

SELİN MELEK AKTAN



Bayramla ilgili bir yazı yazarken kuşkusuz herkesin ilk aklına gelen çocukluğumuzdaki bayramlar. Ama ben çocukluğumun görkemli bayram kutlamalarından bahsederek, 'ah nerede o eski bayramlar' gibi bugünkü şartlarımızdan şikayet eden bir söylemde bulunmak istemiyorum.



Kuşkusuz o yeni elbiseler, yatağın başucuna konan rugan ayakkabılar çok güzeldi. Şimdiki çocukların da bu özel günleri aynı tad ve heyecanla kutladıklarına eminim..



Sanıyorum bizler büyüdükçe hayata farklı anlamlar yüklemeye başladık. Dolayısıyla da beklentilerimiz ve önceliklerimiz değişti. Bayramlarla ilgili rugan ayakkabılara sevinmenin yanı sıra, şimdi gülümseyerek hatırladığım başka anılar da var dağarcığımda.



Zaman ve para kavramı üzerine pek kafa yormayan sevgili dedeciğimin verdiği bayram harçlığını beğenmemek, anneannemin elimize tutuşturduğu oyalı mendiller için kuzenlerimle 'seninki daha güzel benimki değil' gibi küçük kıskançlıklar yapmak, annemin "o kutuyu açmayın çocuğum, belki biz de başka bir yere götürürüz. İşte orada açılmışı var" uyarılarına rağmen gelen her şeker kutusuna el atmak galiba o yılların olmazsa olmazlarındandı. Bir de annemin sabahın sekizinde odamın kapısına dikilip :





“-,Hadi kızım, kalk artık, bayram günü uyunmaz. Bir gelen giden olur!” sözlerini hiç unutamam.



Hoş annem hala aynı şeyi yapıyor ya.. Artık saat sekizde kim gelecekse bize. Eskiden söylene söylene yaptığım kalkma işlemini (kalkmamak söz konusu değil,hala anne korkusu vardır ben de) şimdilerde iyi bir evlat olduğumu göstermek için ya sabır çekerek yapıyorum.



Sonraları arkadaşlarla tatillere kaçtığımız, bayramda beraber olamayacağımızı ailelerimize nasıl anlatacağız diye dertlendiğimiz, akıl bir karış havada gençlik yılları geldi. Eğer o bayram bir yerlere gidemediysek, ‘’bayramı bizimkilerle geçiriyoruz’’ derken kendimizi pek de mutlu hissetmediğimiz zamanlardı galiba o zamanlar.



Yıllar geçti, başı 30 la başlayan yaşlara geldiğim zaman yavaş yavaş anneanneler, dedeler amcalar, halalar, bu dünyadan göçüp gitmeye başladılar. Ziyaret edilecek, hatır sorulacak büyükler azalmaya başladıkça bayramların da benim için anlamı değişmeye başladı.



Yanı başımızda olanların ömür boyu orada olmayacaklarını, belki bir sonraki yıl istesek de bayramda o kişinin elini öpemeyeceğimizi bilmek beni bayram ve aile konusunda daha duyarlı bir hale getirdi ve ben yıllardır bayram tatili deyince bunu aileyle geçirilecek özel günler olarak algılamaya başladım.





Hayatımın çeşitli dönemlerinde farklı dinlere mensup değişik ülkelerde yaşama ve dini bayramların onların hayatındaki yerini inceleme imkanım oldu...



Bildiğiniz gibi bizim yeni yıl heyecanına düştüğümüz, yılbaşı kutlamaları için plan ve programlar yapmaya başladığımız aralık ayı, hristiyanlar için İsa’nın doğumunu kutladıkları bir kutsal bir döneme denk gelir.



Amerika’da yaşadığım yıllarda, aile olgusunun oldukça farklı algılandığı ,çocukların 18 yaşından sonra kendi ayakları üstünde durma adetinin ağır bastığı bu ülkede bile noelin hepsi için çok özel bir yeri olduğunu gördüm.



İnsanlar sadece ailelerini görmek ve bir gecelik bir noel yemeğinde aynı masa başında buluşabilmek için ülkenin bir ucundan diğer ucuna uçuyorlar, ailesi olmayanlar içinse noelde ne yapacağız sorusu daha birkaç ay önceden gerginlik yaratmaya başlıyordu.



Özellikle bekar nüfusun yoğun yaşadığı NewYork gibi şehirlerde aileleri olmayan veya onlardan kopuk yaşayanların depresyona girdiklerini ve intihar oranlarının noel sırasında özellikle arttığını biliyor muydunuz?



Hala devam edip etmediğini bilmiyorum ama benim yaşadığım yıllarda NewYork da, noel zamanı ‘’ailem yok yalnızım, yardıma ihtiyacım var‘’ şeklinde kendini kötü hissedenler için telefonla psikolojik destek hattı kurulmuştu.



Geçen yıl şubat ayında yahudilerin pesah adını verdikleri dini bayramları sırasında tesadüfen bir sergim nedeniyle yine Amerika’daydım. Yahudi bir dostum tarafından onların bayram yemeğine davet edildim.



New Jersey’deki bir otelde Amerika'nın değişik eyaletlerinde yaşayan aile fertlerinin bir araya geldiğini ve sadece bu bayram nedeniyle çoluk çocuk, bebekler dahil 100 kişiye yakın bir topluluğun neşe içinde beraber olabilmek için kilometrelerce uçmayı göze aldıklarını gözlemlemek çok hoştu.



Her sene aileye yeni katılan bireyler nedeniyle artık evlerde toplanamadıklarını, bu yüzden bir otel salonu kiraladıklarını anlattılar.. Elden ele dolaşan dua kitabından birkaç satır okumak bana da nasip oldu.



Müslüman olduğum için sıra bana gelince atlanır sanmıştım ama öyle olmadı ve kendi kısmımı okuduktan sonra telaffuzum ve teklemeden duayı okuduğum için aile fertleri tarafından alkışlarla ödüllendirildim.



Hatta İstanbul’a döndükten sonra buradaki yahudi bir arkadaşıma törene dahil olduğumu söylediğimde, "ama sen okumamalıydın,o bizim duamızdı" demeyi ihmal etmedi.



Evet ne yazık ki,benim de bu huyları nedeniyle sık sık çatıştığım,hatta "benim nasıl böyle bir arkadaşım olabilir" sorusunu sık sık kendime sorduğum radikal arkadaşlarım var.İnsanların hangi dinden olursa olsun önce insan olmaları gerektiği ve tanrının herkese ait olduğu konusundaki söylevlerim pek işe yaramıyor onlarda.

.

Küçükken annem dahil tüm aile büyüklerimizin;



“- Neler oluyor hayatta, ecnebilerde çocuklar 18 yaşından sonra evlerinden ayrılıyorlarmış, çık çık, cık” diyerek hikaye gibi anlattıkları yaşam şekli, yavaş yavaş değişen hayat şartlarıyla birlikte bizim ülkemizde de oluşmaya başladı.



Üniversite eğitimi, nerede iş bulunursa oraya yerleşme veya evlilik gibi nedenlerle, çoğumuz genç yaşlarda ailelerimizden ayrı yaşamaya başladık. Ablam bile üniversiteyi bitiren oğlu biran önce eline ekmeğini alsın da ayrı evini açsın istiyor. Ancak o zaman rahat edecekmiş.



İşte çekirdek aile yapısının git gide çözüldüğü bu geçiş dönemi Türkiyesi’nde ben bu özel günleri aile ile eş anlamlı düşünüyor ve hepinize sevdiklerinizle birlikte güzel bir bayram diliyorum.



Ziyaret edecek bir ailemiz, eli öpülecek büyüklerimiz varsa ne mutlu bize. Bu hala birileri için küçük çocuğuz demektir . ..



Size tekrar tekrar aynı hikayeleri anlatan büyükanne, büyükbabalarınız hayattaysa, bu günlerin kıymetini bilin.



Ben şimdi kaybettiğim aile büyüklerimin dizlerinin dibine oturup tüm geçmişimizi yüzlerce kez dinlemek için neler vermezdim çünkü...



Sevgi dolu iyi bayramlar.

Hiç yorum yok: