06
Ekim 2009, 23:56
Ülkemiz şu günlerde
garip ve ürkütücü bir ayrışma dönemi geçiriyor.
Çok problemli bir
ülkeyiz, ama halkımız herhalde hiçbir dönemde dine bağlı nedenler yüzünden bu
kadar cepheleşmemişti.
En uçlara bakarsak bir tarafta neredeyse şeriat isteyecek bir güruh,diğer en uçta ise dinin adını bile duyduğu zaman nefretle saldırıya geçen diğer bir grup..
Kendi adıma ben her iki cephenin de yanlış ata oynadığını ve insanları bezdirdiğini düşünüyorum...
Ama beni ve benim gibi düşünen herkesi en çok üzen şeyin, insanların kendilerini Atatürkçü oldukları takdirde neredeyse dinsiz olmaları gerekiyormuş gibi manasız bir baskı altında hissetmeleri olduğunu söylemek zorundayım.
''Ölmüş babama yasin okuduğumu söylerken bile AKP li zannedilmekten korkuyorum'' diyen Atatürk çocuklarıyla dolu etrafım. Yani bu da öbür türlü bir mahalle baskısı..
Sevgili Atamızın adının adeta din düşmanlığı ile ilişkilendirilmesi sizce de ona yapılmış çok büyük bir haksızlık değil midir?
Kuşkusuz onu böyle tanıtarak bundan kendine fayda sağlayacak bir kesim vardır ve onların niyeti bellidir.
Ama ya bu konunun aksini savunacak yerde,aleni olarak dine saldırarak sapla samanı karıştıran ve bu yüzden karşı cephelerin ekmeğine yağ süren aynı derecede yobaz ve tehlikeli olduklarını düşündüğüm Atatürkçü CHP lilere ne demeli?
En uçlara bakarsak bir tarafta neredeyse şeriat isteyecek bir güruh,diğer en uçta ise dinin adını bile duyduğu zaman nefretle saldırıya geçen diğer bir grup..
Kendi adıma ben her iki cephenin de yanlış ata oynadığını ve insanları bezdirdiğini düşünüyorum...
Ama beni ve benim gibi düşünen herkesi en çok üzen şeyin, insanların kendilerini Atatürkçü oldukları takdirde neredeyse dinsiz olmaları gerekiyormuş gibi manasız bir baskı altında hissetmeleri olduğunu söylemek zorundayım.
''Ölmüş babama yasin okuduğumu söylerken bile AKP li zannedilmekten korkuyorum'' diyen Atatürk çocuklarıyla dolu etrafım. Yani bu da öbür türlü bir mahalle baskısı..
Sevgili Atamızın adının adeta din düşmanlığı ile ilişkilendirilmesi sizce de ona yapılmış çok büyük bir haksızlık değil midir?
Kuşkusuz onu böyle tanıtarak bundan kendine fayda sağlayacak bir kesim vardır ve onların niyeti bellidir.
Ama ya bu konunun aksini savunacak yerde,aleni olarak dine saldırarak sapla samanı karıştıran ve bu yüzden karşı cephelerin ekmeğine yağ süren aynı derecede yobaz ve tehlikeli olduklarını düşündüğüm Atatürkçü CHP lilere ne demeli?
Ortalığın ve solun durumu malum..
Şapkanızı önünüze alıp şöyle bir düşünün?
Sizce bu tutum Türkiye’ye yarar mı getirmektedir,zarar mı?
Lütfen beyler hepimiz aynı şeyi istiyoruz .
Ama dikkat..
Burada karşı çıkacağınız şey din değil, bununla devlet idaresi olmalıdır.
Siz inanın inanmayın,gerekli görün görmeyin, bu dünyada o veya bu nedenle yüzyıllardır varolan bir takım dinler vardır.
Bunların dışına çıkıp evrenin sırlarını keşfeden, başka yollarla aydınlandığı için dini kuralları bu çağ için gereksiz bulan insanlarımız olabilir.
Ama onların da daha hoş görülü olup herkesin aynı zamanda aynı düşüncelerde olamayacağı gerçeğini kabul ederek, kimseye hakaret etmeden ve aşağılamadan yollarına devam etmeleri gerekmez mi sizce?
Çünkü bahsedilen
aydınlanma arkadakilere ışık olmayı gerektirir, yargılamayı ve insanların
kafasına vurmayı değil.
Herkesin inancı kendine ...
Bu yüzden bence gerçekten konuşulması gereken şey, bu dünyada dinlerin gerekli olup olmadığı,modasının geçip geçmediği ve
buna inananların örümcek kafalı olup olmadıkları değil, LAİKLİĞİN ne demek olduğudur.
Tartışılması gereken , insanin hayat içindeki yolculuğunda ona yardımcı olması için konmuş dini kurallar ile adına devlet dediğimiz içeriğinde insan,ekonomi, başka ülkelerle ilişkiler gibi sosyal,siyasal,askeri teknolojik,pek çok faktörü barındıran son derece komplike toplumsal bir düzenin idare edilemeyeceği gerçeğidir.
Dini kurallar insanın bu dünyadaki yaşamını düzenleyen ahlaki prensipler için yol gösterir. Şahsidir,içseldir,insanidir.
Ama bu ülkede para nereden kazanılır, nereye fabrika kurulması gereklidir,hangi ülkeyle nasıl ticari anlaşma yapılmalıdır, devlet arazisine kurulan gecekondular ne olacaktır, ulaşım sorunları nasıl halledilecektir gibi sorunlar apayrı idare mekanizmalarını gerektirir ve din dışıdır.
Osmanlı imparatorluğunun sona ermesiyle, padişahların bu dinin yer yüzündeki temsilcisi olması demek olan halifeliğin kaldırılmasına karşı çıkan ve başımıza Atatürk düşmanı kesilen diğer cepheye de şunu sormak istiyorum.
İslam dininin nesilden nesile geçen bir saltanatlık sistemi tarafından temsil edilmeye ne kadar ihtiyacı vardı sizce?
Bir padişahın ilerde başına dert olmasınlar diye kardeşlerini boğarak öldürmesi ve bunun için katli vaciptir diye fetva alabilmesi sizce dindarlık mıdır?
Herkesin inancı kendine ...
Bu yüzden bence gerçekten konuşulması gereken şey, bu dünyada dinlerin gerekli olup olmadığı,modasının geçip geçmediği ve
buna inananların örümcek kafalı olup olmadıkları değil, LAİKLİĞİN ne demek olduğudur.
Tartışılması gereken , insanin hayat içindeki yolculuğunda ona yardımcı olması için konmuş dini kurallar ile adına devlet dediğimiz içeriğinde insan,ekonomi, başka ülkelerle ilişkiler gibi sosyal,siyasal,askeri teknolojik,pek çok faktörü barındıran son derece komplike toplumsal bir düzenin idare edilemeyeceği gerçeğidir.
Dini kurallar insanın bu dünyadaki yaşamını düzenleyen ahlaki prensipler için yol gösterir. Şahsidir,içseldir,insanidir.
Ama bu ülkede para nereden kazanılır, nereye fabrika kurulması gereklidir,hangi ülkeyle nasıl ticari anlaşma yapılmalıdır, devlet arazisine kurulan gecekondular ne olacaktır, ulaşım sorunları nasıl halledilecektir gibi sorunlar apayrı idare mekanizmalarını gerektirir ve din dışıdır.
Osmanlı imparatorluğunun sona ermesiyle, padişahların bu dinin yer yüzündeki temsilcisi olması demek olan halifeliğin kaldırılmasına karşı çıkan ve başımıza Atatürk düşmanı kesilen diğer cepheye de şunu sormak istiyorum.
İslam dininin nesilden nesile geçen bir saltanatlık sistemi tarafından temsil edilmeye ne kadar ihtiyacı vardı sizce?
Bir padişahın ilerde başına dert olmasınlar diye kardeşlerini boğarak öldürmesi ve bunun için katli vaciptir diye fetva alabilmesi sizce dindarlık mıdır?
Toplumsal istismara
yönelik bu tavırdan rahatsız olan Atatürk olayları şöyle özetlemiştir.
"Bütün zorba hükümdarlar
hep dini alet edindiler;
Hakiki ulema, dini bütün
alimler hiçbir vakit bu zorba hükümdarlara boyun eğmediler.
Fakat gerçekte alim olmamakla beraber, sırf o kılıkta bulundukları için alim sanılan, çıkarına düşkün haris ve imansız bir takım hocalar da vardır. Hükümdarlar işte bunları ele aldılar ve onlar da kendilerinden istendikçe işte bu dine uygundur diye fetva verdiler.
Gerektikçe yanlış hadisler uydurmaktan çekinmediler.
Gerçek ve imanlı ulema her vakit her devirde bunların kinine hedef oldu."
Sonrasında halifeliği kaldırıp,tekke ve zaviyeleri kapatan Atatürk’ün şu sözlerine kulak verelim.
''Bağlı olmaktan bahtiyar olduğumuz İslam dinini, asırlardan beri alışılmış olduğu üzere bir siyaset aracı durumundan kurtarmak ve yükseltmek gereği olduğunu tespit etmiş bulunuyorum.
Fakat gerçekte alim olmamakla beraber, sırf o kılıkta bulundukları için alim sanılan, çıkarına düşkün haris ve imansız bir takım hocalar da vardır. Hükümdarlar işte bunları ele aldılar ve onlar da kendilerinden istendikçe işte bu dine uygundur diye fetva verdiler.
Gerektikçe yanlış hadisler uydurmaktan çekinmediler.
Gerçek ve imanlı ulema her vakit her devirde bunların kinine hedef oldu."
Sonrasında halifeliği kaldırıp,tekke ve zaviyeleri kapatan Atatürk’ün şu sözlerine kulak verelim.
''Bağlı olmaktan bahtiyar olduğumuz İslam dinini, asırlardan beri alışılmış olduğu üzere bir siyaset aracı durumundan kurtarmak ve yükseltmek gereği olduğunu tespit etmiş bulunuyorum.
Mukaddes ve ruhsal
inançlarımızı ve vicdanlarımızı çapraşık ve değişken olan ve her türlü menfaat
ve ihtirasların ortaya çıkmasına sahne olan siyasetten ve siyasetle ilgili
bütün konulardan bir an evvel ve kesin olarak kurtarmak, milletin, dünya ve
ahiret saadetinin emrettiği bir zorunluktur.''
29 Ekim 1923’te kendisiyle görüşen Fransız muhabiri Maurice Pernot’a ise şu sözleri sarf etmiştir.
"Türk milleti dindar olmalıdır, ama bütün sadeliği ile dindar olmalıdır.
Dinimize bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum.
İçinde şuura karşı, idrake aykırı hiçbir şey barındırmıyor.
Halbuki, Türkiye’ye istiklalini veren Asya milletinin içinde daha karışık, yapay,batıl inançlardan ibaret bir din vardır.
Fakat bu cahiller, bu acizler sırası gelince, aydınlanacaklardır..
Onlar ışığa yaklaşmazlarsa kendilerini mahv ve mahkûm ederler .
Onları kurtaracağız.''
Görülüyor ki Atatürk saf, temiz ve sade bir din anlayışı istemektedir.
İslam dinine sonradan girmiş her türlü safsata, hurafe ve boş inançlara karşı akılcı bir din anlayışını benimsemiştir.
Sizce din düşmanı bir insan kuranı türkçeleştirmek için ilk adımı atar mı?
Atatürk cumhuriyetin kuruluşunun üzerinden iki yıl bile geçmeden 21 Şubat 1925 tarihinde Meclis’teki bütçe müzakereleri sırasında Kur’an-ı Kerim’in anlamı, oradaki hadislerin türkçeleştirilmesinin devlet imkanlarıyla yaptırılması için talimat vermiştir. Gerekçelerini ise şöyle açıklamıştır.
''Türkler , Kur’an’ın arkasından koşuyor, fakat onun ne dediğini anlamıyor. İçinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım, türk halkının o arkasından koştuğu kitapta neler yazıyor,bunu anlayarak okumasıdır.''
Atatürk yine bu sebeple camilerde hutbelerin türkçe verilmesi mecburiyetini koymuştur.
"Minberler halkın beyinleri, vicdanları için bir iyilik, doğruluk ve bir aydınlanma kaynağı olmalıdır. Böyle olabilmek için minberlerden yankılanacak olan sözlerin bilinmesi, anlaşılması, sanat ve ilim gerçeklerine uygun olması gerekmektedir.
29 Ekim 1923’te kendisiyle görüşen Fransız muhabiri Maurice Pernot’a ise şu sözleri sarf etmiştir.
"Türk milleti dindar olmalıdır, ama bütün sadeliği ile dindar olmalıdır.
Dinimize bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum.
İçinde şuura karşı, idrake aykırı hiçbir şey barındırmıyor.
Halbuki, Türkiye’ye istiklalini veren Asya milletinin içinde daha karışık, yapay,batıl inançlardan ibaret bir din vardır.
Fakat bu cahiller, bu acizler sırası gelince, aydınlanacaklardır..
Onlar ışığa yaklaşmazlarsa kendilerini mahv ve mahkûm ederler .
Onları kurtaracağız.''
Görülüyor ki Atatürk saf, temiz ve sade bir din anlayışı istemektedir.
İslam dinine sonradan girmiş her türlü safsata, hurafe ve boş inançlara karşı akılcı bir din anlayışını benimsemiştir.
Sizce din düşmanı bir insan kuranı türkçeleştirmek için ilk adımı atar mı?
Atatürk cumhuriyetin kuruluşunun üzerinden iki yıl bile geçmeden 21 Şubat 1925 tarihinde Meclis’teki bütçe müzakereleri sırasında Kur’an-ı Kerim’in anlamı, oradaki hadislerin türkçeleştirilmesinin devlet imkanlarıyla yaptırılması için talimat vermiştir. Gerekçelerini ise şöyle açıklamıştır.
''Türkler , Kur’an’ın arkasından koşuyor, fakat onun ne dediğini anlamıyor. İçinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım, türk halkının o arkasından koştuğu kitapta neler yazıyor,bunu anlayarak okumasıdır.''
Atatürk yine bu sebeple camilerde hutbelerin türkçe verilmesi mecburiyetini koymuştur.
"Minberler halkın beyinleri, vicdanları için bir iyilik, doğruluk ve bir aydınlanma kaynağı olmalıdır. Böyle olabilmek için minberlerden yankılanacak olan sözlerin bilinmesi, anlaşılması, sanat ve ilim gerçeklerine uygun olması gerekmektedir.
Değerli hatiplerin
siyasi ve toplumsal olayları ve medeni durumları ve gelişmeleri her gün
izlemeleri zorunludur. Bunlar bilinmediği takdirde halka yanlış bilgiler
verilmiş olur. Bundan dolayı, hutbeler tamamen Türkçe ve çağın gereklerine
uygun olmalıdır. Ve olacaktır"
Atatürk , uç kesimlerin tanımlamalarının çok dışında ve üstünde, dini yüceltmek ve onu yüzyıllardan beri siyasetçilerin ve cahillerin elinde bir oyuncak olmaktan kurtarmak için dinin özüne yönelmiş ve onu ortaya koymaya çalışmıştır.
Onun şu sözleri bence bu konuda halkına verdiği en açık mesajlardan biridir.
''Hamd olsun hepimiz dindarız, artık bizim dinin icaplarını, dinin yasaklarını öğrenmek için şundan bundan derse ve akil hocalığına ihtiyacımız yoktur. Milletimizin içinde hakiki, ciddi alimler vardır. Milletimiz bu gibi alimleriyle iftihar eder.
Atatürk , uç kesimlerin tanımlamalarının çok dışında ve üstünde, dini yüceltmek ve onu yüzyıllardan beri siyasetçilerin ve cahillerin elinde bir oyuncak olmaktan kurtarmak için dinin özüne yönelmiş ve onu ortaya koymaya çalışmıştır.
Onun şu sözleri bence bu konuda halkına verdiği en açık mesajlardan biridir.
''Hamd olsun hepimiz dindarız, artık bizim dinin icaplarını, dinin yasaklarını öğrenmek için şundan bundan derse ve akil hocalığına ihtiyacımız yoktur. Milletimizin içinde hakiki, ciddi alimler vardır. Milletimiz bu gibi alimleriyle iftihar eder.
Onlara gidin, bu
efendi bize böyle diyor, siz ne diyorsunuz deyin. Fakat genellikle buna da
ihtiyaç yoktur.
Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır.. Bu ölçü ile hangi şeyin dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Eğer bizim dinimiz akla mantığa uygun bir din olmasaydı mükemmel olamazdı, dinlerin sonuncusu olmazdı.''
Bütün bunların yanında bu ülkede akıl almaz devrimlerle her şeyi değiştiren Atamızın ,nüfus kağıtlarında dini nedir sorusunu kaldırmaması bile onun bu konuda ne kadar liberal olduğuna bir örnek değil midir?
Gerçeği sorarsanız ben o sorunun bu ülkede başka ayırımcılıklara yol açtığını düşünerek hep orada olmaması gereken bir soru olduğunu düşünürüm.
Amerikan politikalarını sevmem. Turist olarak gezmeyi sevdiğim Amerika kıtasında vatandaş olarak yaşamayı hiç arzu etmedim. Ama orada insanlara resmi kurumlarda,hastanelerde, iş başvurularında dinini,yaşını ve sosyal durumunu sormanın yasak olduğunu biliyor muydunuz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder