Selin Melek AKTAN
29 Eylül 2010 Çarşamba , 12:03 tarihinde yazdı.
Herkes gibi
ben de ülkemizin geleceği konusunda bazen iyimser düşünüyor, bazen de derin
kaygılara kapılıyorum.
12 eylül referandum neticeleri kimilerini sevindirdi, kimilerini üzdü. Ben çıkan netice her ne kadar AKP lehine gözükse de bunun gelecek seçimlerde onun oylarına yansıyacak bir durum olduğunu düşünmüyorum.
Her evet oyu veren AKP taraftarı değildi.
Elmalar ve armutlar aynı sepete kondu.
12 eylül 1980 döneminde açılmış yaralar üzerine oynanarak, bu konuda karşı duruşu olanların evet oyları AKP'nin kemik oylarına katılarak, Türk halkının sosyal bazı güvenceleri katledildi.
Benim oyum hayırdı.
12 eylül referandum neticeleri kimilerini sevindirdi, kimilerini üzdü. Ben çıkan netice her ne kadar AKP lehine gözükse de bunun gelecek seçimlerde onun oylarına yansıyacak bir durum olduğunu düşünmüyorum.
Her evet oyu veren AKP taraftarı değildi.
Elmalar ve armutlar aynı sepete kondu.
12 eylül 1980 döneminde açılmış yaralar üzerine oynanarak, bu konuda karşı duruşu olanların evet oyları AKP'nin kemik oylarına katılarak, Türk halkının sosyal bazı güvenceleri katledildi.
Benim oyum hayırdı.
Eğer konu
sadece 12 eylül ihtilalinin sorgulanması olsaydı, kuşkusuz oyum evet olurdu.
Ama mecliste bekleyen işçi ve memurların emeklilikleri, kadınların doğum izinleri, maaşların indirilmesi konusunda öyle maddeler vardı ki, gönlüm demoklesin kılıcı olarak 1980 ihtilalini yargılamayı sonraya bıraktı.
Ben apolitik bir aileden geliyorum. Bu yüzden 1980'de olanlarla ilgili anılarım sokağa çıkma yasağıyla sınırlıydı. Referendumdan iki gece önce gözüm TRT'deki bir programa takıldı. Aynı anda başka bir özel kanalda da aynı konuyla ilgili bir program yayınlanıyordu. Programlar Diyarbakır cezaevinde yatanlarla yapılan röportajları içeriyordu. Televizyonun başında çakılı kaldım.. Yapılanlar gerçekten insanlık dışıydı. O günkü ortamda sokaklarda hergün yüzlerce genç biribirini öldürürken ordunun müdahelesi her ne kadar yerindeyse de işkence affedilemez bir durumdur.
Bir an hayır demekle acaba doğru mu yapıyorum diye aklımdan geçirmedim değil.
Ama geçmişte yaşananların hesaplaşmasını yarına bırakarak adalet mekanizmasını AKP'nin eline geçiren ve çalışanların bugünkü haklarını gaspeden maddelerden ötürü yine hayır da karar kıldım.
AKP'nin samimiyetine inanmamak için en önemli sebeplerimden biri de ordunun ve adaletin sınırlarını daraltan referandum maddelerinin nedense meclisteki milletvekillerinin dokunulmazlıklarına dokunmamasıydı.
Bunun 1980 sonrasındaki anayasanın generallere dokunulmazlık getiren maddelerden ne farkı var ki?
Askerleri yargılıyor ama meclis çatısı altına sığınarak kendinizin yargılanma olasılığından kaçıyorsunuz.
Adaletin bu mu AKP demek geliyor içimden.
Zaten de AKP Hükümeti insanların zaaflarını kullanarak ,açıkçası sağ gösterip sol vurarak oyları topladı.
Referandum sonucu yasallaşması beklenen ve halen mecliste bekleyen 5510 sayılı sosyal sigortalar kanunundan en çok zarar görecek olan işçi ve memur kesiminin ‘’evet’’ oyu vermesi trajikomik bir durum değil mi?
Peki neden böyle?
İnsanlar dini inançları nedeniyle mi AKP'ye oy veriyor sizce?
Eskiden din yok muydu veya dindarların oy vereceği partiler hiç mi olmadı mı bu ülkede?
Yıllar önce evimde çalışan bir kadın vardı. Başını örter, ama çorap giymezdi. Çoğu kez de ‘’sen bizim oraları bilmezsin, söz olur ‘’ der söylene söylene başını örterdi.
Onun derdi dini inançları değil, evine giderken akşam sofrasına koyacağı yemekti.
En büyük sorun ekonomik.
Fakirlikten bunalan insanlar kapılarına gelen 2 kilo pirince hayır diyemezler.
Sosyal sigortalar ve sağlık konusunda meclisten geçecek olan, emeklilik yaşını 65'e çıkaran, kadınlara 6 ay süreyle verilen çocuklarını emzirme yardımının 1 aya düşürülmesiyle ilgili maddeler onları ilgilendirmiyor. Çünkü fakir insanların çoğu zaten sigortalı olmaları gerektiğini bile bilmiyorlar veya çalıştıkları yerlere bunun için baskı yapamıyorlar.
Emekli maaşlarının %23-33 oranında düşürüleceğinden haberleri yok .
Çünkü o insanlar bizlerin endişe ettiği gelecek 10 yılın ne getireceği derdinde değil,günü kurtarma derdindeler.
Onların zaten 10 yıl sonrası için yaşam planları yok.
AKP bu insanlara ulaşıyor.
Yıllar önce bir süre Beyoğlu belediyesine bağlı Kasımpaşa gençlik rehabilitasyon merkezinde çalışma imkanı bulmuştum.
Burada sokakta çalışan tüm çocukların aileleri bulunarak, tek tek fişleniyor ve takibe alınıyorlardı.
Çünkü aile çocuğunu çalışması veya mendil satması için sokağa attıktan sonra, siz çocuğu yakalayıp evine yollasanız ne olacak? O çocuklar yarın yine sokaktadır.
Bu yüzden ailelerle irtibat kurulup o çocukların okuldan sonra merkeze gelerek ders çalışmaları bilgisayar öğrenmeleri, tiyatro resim kursları gibi ücretsiz eğitimlerle topluma kazandırılmalarına çalışılıyordu.
Koray inşaat tarafından röneve edilmiş 8 katlı bir binada yıllardır Beyoğlu kaymakamlığının bir yardım merkezi vardır.
Ben giymediğim giysileri, kitapları, kullanmadığım küçük ev aletlerini her yıl oraya veririm. Hatta vereceğiniz eşyalar çoksa, telefon ettiğinizde gelip evinizden alıyorlar.
Ama mecliste bekleyen işçi ve memurların emeklilikleri, kadınların doğum izinleri, maaşların indirilmesi konusunda öyle maddeler vardı ki, gönlüm demoklesin kılıcı olarak 1980 ihtilalini yargılamayı sonraya bıraktı.
Ben apolitik bir aileden geliyorum. Bu yüzden 1980'de olanlarla ilgili anılarım sokağa çıkma yasağıyla sınırlıydı. Referendumdan iki gece önce gözüm TRT'deki bir programa takıldı. Aynı anda başka bir özel kanalda da aynı konuyla ilgili bir program yayınlanıyordu. Programlar Diyarbakır cezaevinde yatanlarla yapılan röportajları içeriyordu. Televizyonun başında çakılı kaldım.. Yapılanlar gerçekten insanlık dışıydı. O günkü ortamda sokaklarda hergün yüzlerce genç biribirini öldürürken ordunun müdahelesi her ne kadar yerindeyse de işkence affedilemez bir durumdur.
Bir an hayır demekle acaba doğru mu yapıyorum diye aklımdan geçirmedim değil.
Ama geçmişte yaşananların hesaplaşmasını yarına bırakarak adalet mekanizmasını AKP'nin eline geçiren ve çalışanların bugünkü haklarını gaspeden maddelerden ötürü yine hayır da karar kıldım.
AKP'nin samimiyetine inanmamak için en önemli sebeplerimden biri de ordunun ve adaletin sınırlarını daraltan referandum maddelerinin nedense meclisteki milletvekillerinin dokunulmazlıklarına dokunmamasıydı.
Bunun 1980 sonrasındaki anayasanın generallere dokunulmazlık getiren maddelerden ne farkı var ki?
Askerleri yargılıyor ama meclis çatısı altına sığınarak kendinizin yargılanma olasılığından kaçıyorsunuz.
Adaletin bu mu AKP demek geliyor içimden.
Zaten de AKP Hükümeti insanların zaaflarını kullanarak ,açıkçası sağ gösterip sol vurarak oyları topladı.
Referandum sonucu yasallaşması beklenen ve halen mecliste bekleyen 5510 sayılı sosyal sigortalar kanunundan en çok zarar görecek olan işçi ve memur kesiminin ‘’evet’’ oyu vermesi trajikomik bir durum değil mi?
Peki neden böyle?
İnsanlar dini inançları nedeniyle mi AKP'ye oy veriyor sizce?
Eskiden din yok muydu veya dindarların oy vereceği partiler hiç mi olmadı mı bu ülkede?
Yıllar önce evimde çalışan bir kadın vardı. Başını örter, ama çorap giymezdi. Çoğu kez de ‘’sen bizim oraları bilmezsin, söz olur ‘’ der söylene söylene başını örterdi.
Onun derdi dini inançları değil, evine giderken akşam sofrasına koyacağı yemekti.
En büyük sorun ekonomik.
Fakirlikten bunalan insanlar kapılarına gelen 2 kilo pirince hayır diyemezler.
Sosyal sigortalar ve sağlık konusunda meclisten geçecek olan, emeklilik yaşını 65'e çıkaran, kadınlara 6 ay süreyle verilen çocuklarını emzirme yardımının 1 aya düşürülmesiyle ilgili maddeler onları ilgilendirmiyor. Çünkü fakir insanların çoğu zaten sigortalı olmaları gerektiğini bile bilmiyorlar veya çalıştıkları yerlere bunun için baskı yapamıyorlar.
Emekli maaşlarının %23-33 oranında düşürüleceğinden haberleri yok .
Çünkü o insanlar bizlerin endişe ettiği gelecek 10 yılın ne getireceği derdinde değil,günü kurtarma derdindeler.
Onların zaten 10 yıl sonrası için yaşam planları yok.
AKP bu insanlara ulaşıyor.
Yıllar önce bir süre Beyoğlu belediyesine bağlı Kasımpaşa gençlik rehabilitasyon merkezinde çalışma imkanı bulmuştum.
Burada sokakta çalışan tüm çocukların aileleri bulunarak, tek tek fişleniyor ve takibe alınıyorlardı.
Çünkü aile çocuğunu çalışması veya mendil satması için sokağa attıktan sonra, siz çocuğu yakalayıp evine yollasanız ne olacak? O çocuklar yarın yine sokaktadır.
Bu yüzden ailelerle irtibat kurulup o çocukların okuldan sonra merkeze gelerek ders çalışmaları bilgisayar öğrenmeleri, tiyatro resim kursları gibi ücretsiz eğitimlerle topluma kazandırılmalarına çalışılıyordu.
Koray inşaat tarafından röneve edilmiş 8 katlı bir binada yıllardır Beyoğlu kaymakamlığının bir yardım merkezi vardır.
Ben giymediğim giysileri, kitapları, kullanmadığım küçük ev aletlerini her yıl oraya veririm. Hatta vereceğiniz eşyalar çoksa, telefon ettiğinizde gelip evinizden alıyorlar.
Orayı ziyaret ettiğiniz zaman karda kışta kucağındaki çıplak bebeği için battaniye talebinde bulunan anneler görürsünüz ve içiniz parçalanır.
Yöredeki bütün fakir aileler fişlidir ve her birinin gittiklerinde 6 parça giysi veya başka bir eşya alma hakkı vardır. İnsanlar sepetleri karıştırır, kalın bir kazak veya çocuklarını okula gönderirken giydirebilecekleri bir palto için çocuk gibi sevinirler.
Beyoğlu belediyesi AKP'nin elindedir ve o ara sokaklardaki terk edilmiş, şimdilik yıkık dökük gözüken ama aslında muhteşem bir yatırım olan tüm binaların AKP'liler tarafından el altından yok pahasına satın alındığını ve bunun bir nevi soygun olduğunu herkes bilir.
Ama size bana dert olan bu durum, karnını doyurmaktan aciz o garibanların umurunda mıdır? Değildir, çünkü onlar binaların değil, evde bekleyen aç çocuklarının karnını doyurma derdindedir.
AKP fakir ve cahil halkı kandırarak oy alıyor diyoruz.
Doğrudur.
Eğer bu halkın kendilerine tek yakın parti olarak AKP'yi görmesini istemiyorsak onlara soygunları anlatmayalım, hak ve özgürlüklerden söz etmeyelim.
Malum öküzün dünyası gördüğü yer kadarmış.
Onların düşünceleri henüz hak ve özgürlüklere kadar uzanamıyor.
Aç karınla özgürlük falan değil, önce kaynayacak tencere, doyurulacak karınlar düşünülür.
Diğer partilerin biran önce akıllarını başlarına alarak örgütlenmelerini ve aynı seçenekleri sunmalarını diliyorum.
Ben şahsen Nişantaş’ında oturan bir vatandaş olarak yıllardır Abdi İpekçi caddesinde dilenen çocuklara her seçim dönemi evlerimize sarı güller gönderen Mustafa Sarıgül’ün sahip çıkmasını bekliyorum.
Hanımlar beyler, evlerimizde oturup dövünmek ve sadece konuşmak yerine CHP'li belediyelere fakir halka ve özellikle gençlere sahip çıkmaları için örgütlenmeleri konusunda destek verelim.
8 daireli bir apartmanda her daireden toplanacak ayda 25 lira ile 200 liraya bir çocuk okutulabilir, biliyorsunuz değil mi?
Kaçınız bunun için örgütlendi?
Niye bir
seferberlik başlatmıyorsunuz?
Hatta bu konuda kendi çocuklarınızı kendileri kadar imkanı olmayan çocuklara yardım konusunda örgütlemiyorsunuz?
Niye ''nike'' ayakkabının son modelini almak için kapris yapan oğlunuz veya kızınızı okullarında bir sosyal sorumluluk projesi başlatması konusunda yüreklendirmiyorsunuz?
Ona 5 çocuğun yıllık okul masrafını karşılayacak kadar yardım parası toplayabilirse en iyi Nike ayakkabı ile ödüllendireceğinizi veya imkanlarınıza göre istediği her ne ise onu alacağınızı söyleyin.
Hatta bu konuda kendi çocuklarınızı kendileri kadar imkanı olmayan çocuklara yardım konusunda örgütlemiyorsunuz?
Niye ''nike'' ayakkabının son modelini almak için kapris yapan oğlunuz veya kızınızı okullarında bir sosyal sorumluluk projesi başlatması konusunda yüreklendirmiyorsunuz?
Ona 5 çocuğun yıllık okul masrafını karşılayacak kadar yardım parası toplayabilirse en iyi Nike ayakkabı ile ödüllendireceğinizi veya imkanlarınıza göre istediği her ne ise onu alacağınızı söyleyin.
Eleştirmek yetmiyor, çözüm de üretebilmemiz lazım.
Sizce de konuşmasak da yapmaya başlasak daha iyi olmaz mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder